studentSN Bloggerini Arıyor

Geçtiğimiz günlerde Sinan Ata‘nın Türkiye operasyonu için başına geçtiği studentSN sitesinin bir ilanını friendfeed’ de gördüm. İlanı Sinan Ata adına Erhan Erdoğan göndermişti. “studentSN bloggerini arıyor” diyorlardı. Tabi ben o sırada İstanbul’da Web günlerinden çıkmış arkadaşlarıma gidiyordum. Arkadaşlarımda da internet olmayınca ilk gün ilanı görmemişim. Dün akşam da bir yere gidip yemek yerken internete girdiğim zaman ilanı gördüm ve hemen “like” edip unutmamak için köşeye aldım. Bu gün ise (şu anda) başvurularda Sinan Ata’nın da dediği gibi ürün ile ilgili düşüncelerimi bir kaç paragraf ile yazıp neden bu işe aday olduğumu belirtmek istiyorum.

Diğer başvuran arkadaşlardan en büyük farkım studentSN’ e 2007 yılı sonlarında üye olmam. Tabi daha Facebook fazla bilinmediği için sosyal ağlar adına bir patlama yaşamıştı o zamanlar. Çok konuşulmuştu. Neyse açıkçası o zamanlar sosyal medya kavramı pek olmadığından öyle ortamları sevmezdim, fazla ilgilenmedim. Şu anda ise orda yazmak için gelişmelerini inceledim.

studentSN adından anlaşıldığı gibi sadece öğrencileri hedefleyen bir ürün. Sadece Türkiye bazında düşününce bile neredeyse 2,5 milyon kişi demek. Sadece bir kesime odaklanmış olması da başarısında ki en büyük etkendir diye düşünüyorum. Bunun dışında site içerisinde üyeler tarafından samimi bir ortam oluşturulmuş, yani biraz kullandığınız zaman çevrenize ki insanlarla ilişkilerinizi güçlendirdiğiniz zaman gayet sıcak bir alanda olduğunuzu anlıyorsunuz ne de olsa sınıfınız. (: Tahminimce kurucularının da amacı sınıf ortamını oluşturmaya çalışmak.

studentSN’in Facebook’dan (çünkü rakip olarak kıyaslanabilecek tek yer) en büyük farkı zaten sadece öğrencilere hitap ediyor olması diyebiliriz. Bunun dışında şirketlerin projelerde karşılarında ki en önemli sorun olan gelir modelinde de farklılıklar var. Facebook klasik reklam tarzında başlayıp maalesef öyle devam etti. Bu gelirle masraflarını karşıladığından bile şüpheliyim. Ama studentSN sürekli internet kullanıcıları için “Top-up” kontör kartları uygulaması ile çok farklı bir gelir modeli uygulama başlattı. Bu sayede site üzerinden daha ucuz fiyatla cep telefonlarına ve sabit telefonlara mesaj gönderebiliyor yine kontör karşılığı oyunlar indirebiliyoruz. Bunun farklı örnekleri mutlaka vardır ama Türkiye de bir ilk olduğunu düşünüyorum. Özellikle ucuza sms özelliği çok güzel düşünülmüş çünkü bilgisayar başındayken başkalarına telefondan mesaj yazmak gerçekten çok zor (:

Bunlar herkesin gözü önünde olan şeyler, sadece bunları düşününce bile studentSN’ in şu anda olduğundan çok daha iyi yerlere geleceğini düşünüyorum. Geçen yıl aldığı 500.000$’lık yatırımı da boşuna almadı (:

studentSN bloggeri olmak istediğim için demiyorum ama gerçekten önü açık bir proje, çok iyi yerlere gelecektir, hele Türkiye bu kadar sosyalleşmeye açken başarısız olma olasılıklarını düşünemiyorum…

Şimdi de “Neden ben?” sorusuna cevap vermeye çalışayım. İlk başta söylediğim gibi gayet eski üyelerdenim (: Bu bir özellik değil aslında çünkü aranan özellikler “Sosyal medyayı etkili kullanma ve blogger olma” ama yine de ek puan getirebilir. Neredeyse 4 yıldır bloggerim diyebilirim. Mutlaka bunun acemilik dönemi, öğrenme aşamaları falan var ama o zamandan bu zamana gerçekten çok büyük, birçok kişinin yaşayınca şaşkınlıkla karşıladığı şeyler yaşadım. Her türlü blog alanında, topluluğunda yer almaya çalıştım. Biraz abarttığımı düşünebilirsiniz ama gerçekten birçok kişini tahmin ettiğinden fazla tecrübeliyim bu konuda. Bunun dışında son 1,5 yıldır ciddi anlamda yazmaya çalışıyorum (çalışıyorum çünkü öğrenme daimi süreçtir). Hayatımı bilgisayar+internet üzerine kurma isteğimi beni az çok tanıyan herkes bilir. Bu isteğin verdiği azimle her alanda yer almaya çalıştığım da aşikâr.

Blog yazarı olup da “sosyal medya” kelimesini bilmeyen yoktur sanırım. Sosyal medya şu anda friendfeed, twitter, facebook dersem çok fazla yanılmış olmam. Bunun dışında tüm dünyanın aktif olarak kullandığı daha onlarca servis var tabi ve hepsi de ayrı ayrı önemli yerler. İnternet şirketleri başta olmak üzere herkes kendisi hakkında söylenenleri takip etmeli, yorumlara, şikâyetlere özellikle internet üzerinden yapılanlara çok özen göstermeli sürekli takip etmelidir. Şu anda aslında studentSN de tam olarak bunu yapmayı hedefliyor. Ben de sürekli bir internet kullanıcısı ve blogger olduğum için sosyal medyada yer almak zorundayım ve alıyorum. Kısaca sosyal medyayı da çok aktif kullanıyor ve sık sık takip ediyorum. Genel anlamda birçok kişi, kurum ve kuruluş hakkında haberleri, yenilikleri ilk duymanın verdiği zevki yaşıyorum. Bu da sanırım studentSN in aradığı özellikler içinde oluyor.

Yani hem blogger olmanın hem de sosyal medyayı takip etme çabalarının bana verdiği yetkiye dayanarak studentSN bloggeri olmaya adayım diyorum.

Saygılar…

Web Günleri

Dün (26 Mart) Yıldız Teknik Üniversitesinde bilişim kulübünün düzenlediği “Web Günleri” isimli seminere katıldım. Kocaeli’ den geldiğim ve tam olarak yerini bilmediğim için o meşhur “Yıldız Yokuşu” denen ölüm yokuşunu yürüyerek çıkmak zorunda kaldım. Hava az yağmur+rüzgârlı olmasına rağmen terledim.

Sonunda üniversiteyi buldum ama seçimlere yaklaşıldığı için güvenlik çok aşırı arttırılmış, olaylar engellenmeye çalışıyordu. Bu yüzden de güvenlik görevlilerine web günlerine geldiğimi anlatana kadar canım çıktı. Sonunda kimliğimi rehin bırakıp girebildim.

En erken gelen olduğum için boş boş dolandım, sadece öğrencilere ait olan internet kullanımından yararlanamadığım için içimden konuştum(!). Salonun önünde beklerken ilk olarak Metin Kahraman geldi, konuşmacı olacaktı ve inanılmaz ama ben tanıyamadım onu, sonradan hatırladım ama ilk görünce konuşmadığım için sonra da konuşamadım. (:

Sonra millet gelmeye başladı, konuşma biraz rötarlı başladı. E-tohum projeleri sırayla geldiler ve hep beraber çok keyifli bir sohbet yaşadık. İnternette şirketleşmenin aşamalarını çok güzel anlattılar, konuştular dinledik. Sonra ara verdik dışarıda da sohbetler devam etti…

Programın ikinci yarısında Bloglar konusu vardı. Konuşma için Devletşah, M. Serdar Kuzuloğlu, Arda Kutsal, Mert Erkal ve Ersan Özer çağırılmıştı. Konukların isimlerinden çok keyifli olacağı belliydi. Sohbet bloglardan para kazanmadan tutun da blog yazarlarının zorluklarına kadar her yerde dolaştı. Çok ama çok eğlenceli bir sohbet oldu. En güzel yerlerinden biri Devletşah hanımın blogunun hikayesini anlatırken “Kocam da dâhil her şeyim blogum sayesinde var” sözü milleti kırdı geçirdi tabi sonra aslında blogunun kocası sayesinde olduğunu itiraf etti.

M. Serdar Kuzuloğlu da blogundan blog yazmaktan söz etti. Yıllarını teknoloji içerisinde geçirdiği için çok büyük bir bilgi birikiminin olduğunu ama bunu hiçbir yerin (Doğan, Doğuş gibi…) kullanamadığnı söyledi, bu bilgilerini blogundan paylaşacakmış ama yavaş yavaş. Bu arada Televidyon’ da izlediğim programında çok iyi konuştuğu dikkatimden kaçmamıştı ve canlı canlı konuşmalarını dinlerken de o ilginç tarzına biraz daha hayran oldum. Adam çok hoş konuşuyor ya (: …

Arda Kutsal’da çok eğlendi ama çok sıkılmış görünüyordu. O sırada bilerek ve ya bilmeyerek çok güzel bir haber yakaladım. Blograzzi yakında bir proje olacak diye söyleniyordu. Aslında “Blograzzi ilk başta blog olarak başlayacak” dedi ama devamı gelmedi. Heyecanla bekliyoruz.

Mert Erkal Problogger olmayı anlattı. Blogdan nasıl para kazanacağını herkese göstereceğini anlattı. Burdan çok derin anlamlar çıkarıldı ama bakalım sonu ne olacak. Ama anladığımız kadarıyla şu anda kazanıyor…

Erhan Özer ise Arda Kutsal, Devletşah hanım ve Mert Erkal’ ın söylemek istemedikleri paraları ile dalga geçiyordu. Friend Feed hastası olduğunu itiraf etti.

Böyle eğlence dolu bir gün geçirdikten sonra şu anda Esenler’ de arkadaşlarımın evindeyim. Hafta sonunu burada geçirmeyi düşünüyorum, benimle görüşmek isteyen varsa beni kaçırmasın. İnternetim yok ama en kısa sürede evime döneceğim…

Siyasetçiler sosyal medyada başarılı olabildiler mi?

Siyasilerimizin, seçimlere 1-2 ay kala Mustafa Sarıgül ile başlayan sosyal medyada da söz sahibi olma çabası vardı. Siyasetçilerimiz internet âlemini de gerçek hayat gibi kolay kandırılabilir sandılar diye düşünüyorum. Daha önce “Siyasetçiler Sosyal Medyada” diye bir yazı ile sosyal hayatımıza da girmeye kalkıştıklarını belirtmiştim. Peki, ne kadar başarılı oldular?

Mustafa Sarıgül ile başlayalım: Twitter’ı ilk kullanan siyasetçi diyebilirim. Hatta hala kullanıyor. Barrack Obama‘nın twitter hesabının olduğu medyada çıkınca hemen birini bilgisayar başına oturtmuş twitter hesabı açtırıp herkesi eklemesini söylemiş. Durum böyle olunca 1703 kişiyi eklemiş ama bu eklediği kişilerden sadece 268 tanesi onu takibe almış. Kabul edenlerin çoğu da meraktan kabul etmiştir diye düşünüyorum. Sarıgül, hesabı açtığından beri 93 adet mesaj yollamış. Bu mesajları ilk başta başkası yazıyormuş gibi gösterdiler ama son mesajlara bakılınca sanki Sarıgül kendi yazıyormuş gibi kullanılıyor. “Şuradayım, buradayım, yapıyorum…” gibi ifadeler ile daha samimi olmaya çalışmışlar ama maalesef başarılı olamadılar. Hatta sosyal medya da konuşuluyoruz gibisinden mesajları da yer alıyor. Sarıgül Türkiye de twitter kadar popüler olmayan Friendfeed hesabı da açmış ama sadece diğer hesaplarını (facebook, twitter vs.) oraya yönlendirmiş.

Bir ara Deniz Baykal da bu işe soyundu ama nedendir bilinmez hemen hesabını kapattı.

Murat Karayalçın da bu dalgaya kapılanlardan. Facebook, twitter ve friendfeed hesaplarını hemen internet ekibine açtırmış. En azından internet ekibinin bunu yapacağını belirtmiş. Ekibi iyi çalışmadığından mı bilinmez ama profillerinde kimseyi eklememiş (bu da bir strateji olabilir) ve kimsede onu takibe almamış. Bu yüzden anlamsız bir çalışma yapmış oldular ve tabi ki %100 başarısız oldular. Bu saatten sonra da pek yapabilecekleri bir şey de yok.

Kemal Kılıçdaroğlu da bu dalgayı kaçırmadı tabi. Biraz daha fazla çalışarak, blog açmaktan flickr hesabına, video siteleri hesabından bloggerlara özel rozete kadar birçok farklı yol izledi. Twitter de 802 kişiyi eklemesine karşın 193 kişi geri dönüş yaptı. Çok çalıştı ama maalesef sosyal medyada yine yer edinemedi. Başarısız oldu ama yine de diğerlerinden daha iyi çalıştığını belirtmek isterim.

Bu kadar kişi sosyal medyaya girmeye çalıştı ama neden Akp’den birileri de bu olaya kalkışmadı çok merak ediyorum. Akkanal adı altına bir video sitesi oluşturdular ama sosyal medyaya giriş için bir şey yapmadılar. Bu şaşırtıcı ve düşündürücü. Acaba kime danıştılar da yapmamaya karar verdiler…

Bu kadar çok çalışmalarına rağmen neden hiçbiri başarılı olamadı? Bunun tek nedeni sosyal medyanın gerçek kişilerle muhatap olmayı istemesidir diye düşünüyorum. Onlar da bunu yapamayacakları için buna hiç kalkışmamalıydılar. Bu hareketleri çok konuşuldu ama iyi yönde değil maalesef. Tabi reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünenlerdenseler bir şey diyemem.

Bunun yanında seçtikleri internet ekiplerini de çok merak ediyorum. Bir iş yapılacaksa bunu işin içinden insanlara danışarak yapmak her zaman başarıya yaklaştırır. Ama kendisi bile sosyal medyada olmayan bir ekip nasıl olurda birilerinin sosyal medyada yer almasını sağlar anlamıyorum.

Yaklaşan seçimlerde tüm parti adaylarına başarılar dilerken bizim için iyi olan kazansın diyorum.

Faili Mechul Kıyak – Sosya Sorumluluk Projesi

Hadi bir oyun oynayalım diyerek başlamıştı. Şimdi ise bir sosyal sorumluluk projesi olma yolunda emin adımlarla yürüyor. Evet, muhteşem Fikir Atölyesi‘nin yazarı Tunç Kılınç yeni bir fikri ile internet dünyasında çok güzel bir hareket başlattı. Ne kadar çok kişi duyarsa o kadar daha eğlenceli olacak bir oyun. Sadece birinin mutlu olmasını amaçlayan bir oyun.

Oyun çok basit. Hiç tanımadığınız birine bir iyilik yapıyorsunuz ve o kişi bu iyiliği yapanın kim olduğunu bilmiyor. Ne olduğunu anlayabilmesi için de br kart bırakıyorsunuz. Kart öyle ahım şahım bir şey değil, üzerinde herhangi bir iletişim adresi ve ya isim de yazmıyor. Sadece şunlar yazıyor:

Seni gülümsetebildiysem ne mutlu…

Sende birine bir iyilik yap ve bıraktığın tek iz bu kart olsun.

Yapacağınız şey çok basit. Bu kartın bir çıktısını alıyorsunuz sonra iyilik yapacağınız mekan ve kişiyi belirliyorsunuz tabi onun bundan haberi olmayacak. Örneğin bir kafeye gittiniz, garsona bu kartlardan birin veriyorsunuz ve istediğiniz bir masaya bir çay götürmesini söylüyorsunuz. Çayın parasını siz veriyorsunuz sadece çayla beraber bu kartı vermesini rica ediyorsunuz. Garson çayı verdiği zaman o kişinin yüzünde ki tebessüm de sizin karınız oluyor.

Oyun bu kadar basit ve zevk verici. O kartın bir gün size geri döndüğünü düşünsenize! Onun kadar mutluluk ve gurur verici bir şey olamaz herhalde.

Aşağıda Tunç beyin hazırladığınız 8 tane karttan oluşan bir resim var. Sadece bunun çıktısını alıp 8′e bölüp yanınıza alın, sonra beklenmedik anda bu hareketi yapın. Ne kadar zevk aldığınızı göreceksiniz.

Online dizi ve film izleme siteleri kapatılmış

Bir kaç aydır suskun olduklarından bir şeyler olacağı belliydi. Zaten bir kaç aydır yasaklanan yeni site de yoktu. Demek oluyor ki bu süre içinde online yayın yapan dizi ve film sitelerini topluyorlarmış. Evet, bu gün Türkiye’nin en çok takip edilen online dizi ve film izleten siteleri hep beraber mahkeme kararıyla erişime engellendi. Şu anda en popüler dizi-film izleme siteleri ekranında “Mahkeme kararıyla erişime engellenmiştir” yazısı ile yayın yapıyor. Tabi Youtube’ye girmek için yaptığınız yer yol bu siteler için de mubahtır. Rahatlıkla kullanabiliyorsunuz.

Erişime engellenen siteler arasında kimler yok ki? DiziPort.com, CanlıDizi.com, Diziİzle.net gibi en çok ziyaret edilen siteler başta olmaz üzere 19 tane kaliteli online dizi yayını yapan site erişime engellendi. Bunlar erişime engellendi ama amatör çalışanlar, yeni açılanlar bu engellenmeden ucuz kurtuldular (onlar fazla izlenmedikleri için illegal sayılmamışlardır) ve açık kaldılar. Bu açık siteler popüler olanların önü kapatılınca çok büyük hitler alacaklar diye düşünüyorum. Youtube kapatılınca Türk video siteleri patlama yapmıştı zamanında hatırlamak lazım.

Bakalım bu engellemeler ne kadar devam edecek. Türkiye internet sektöründe yara olarak kalacaklar mı yoksa mantıklı çözümler mi üretilecek bunu hep beraber görmeyi ümit ediyorum. “Ümit” dedim çünkü youtube neredeyse 1 yıldır kapalı durumda ve hala bir gelişme gösterilemedi. Umuyorum ki bu böyle devam etmez.

Benim araştırdığım kadarı ile şu anda açık olup da iyi denebilecek yayın yapan bir iki tane online dizi-film izleme sitesini aşağıda listeliyorum. İşinize yarayacaktır.

www.diziler.com – www.diziizleyelim.com – www.diziseyret.com

www.diziseyret.com – www.esenlerdizi.com – www.film-izlesene.com

Elinizi acele tutun çünkü her an bunlar da kapatılabilir. Tabi elimizde Tunnel’ler ve dns ayarları olduğu sürece rahatımız yerinde.

Ekol Hoca mahkemelik oluyor

EkolHoca.com sitesini bilmeyen yoktur. Sınavlara hazırlanan her öğrenci zamanında az da olsa faydalanmıştır diye düşünüyorum. Çünkü sitede yayınladıkları video ders anlatımları, soru çözümleri herkesin işine yarayacak türdendi. Neyse Mustafa Ekol ve arkadaşları tarafından kurulan Ekol Hoca sitesi 2006 yılından beri karşılıksız hizmet vermektedir. Çok da iyi bir kadro kurmuşlardı.

Aslında lafı uzatmaya gerek yok. Şu anda da hizmet vermekte olan Ekol Dershaneleri isim benzerliğinden dolayı “ekol hoca” ismini tescil etmişler. Tescil kabul olunca da Mustafa Ekol’ a domaini bırakması için baskı yapmaya başlamışlar ve ismi vermezse mahkemeye başvuracaklarını söylemişler. Şu anda Mustafa Bey her an gelebilecek kapatmaya karşın yeni domainler almış durumda. Anlayacağınız eli kolu bağlı durumda. Bu haberi öğrendiğim blogcu arkadaşım Doğan Can‘ın da dediği gibi “.com” uzantılı site isimleri herkes tarafından alınıp kullanabilir, kimse bunu “ben alacaktım, benim ismim” diyemez.Hadi bunu hallettiler diyelim. Arama sonuçlarında onların önünde olan bir “Ekol Logistik” var onu ne yapacaklar? Onu da mı aynı şekilde kapattıracaklar. Çok saçma bir durum. Yapamazlar diye düşünüyorum…

Yani şöyle ki hukuken bir sorun yok gibi ama yine de paranın yaptıramayacağı şey yoktur derler ya o yüzden Mustafa hoca hala endişeli. Bu konuda neler yapılabilir, nasıl bir yol izlenebilir bilgisi olanların yardım etmesini isterim. Bu kadar saçma bir şey yüzünden böylesine isim yapmış bir site başka ellere geçmemeli.

Umarım hocamız zor durumda kalmaz da Ekol Dershanesi yönetimi de boşuna para harcamış olur.

Disko Kralı

Eğlenmeye otobüste başlamıştık. İzmit merkezden hareket eden otobüste önce Recep İvedik 2 izlemeye başlamıştık ama müzik isteyenler daha çok olunca müzik çalmaya başladı. İsmail Yk çalmaya başlayınca isyan etmeye başladılar. Müzik de kapatıldı ve kızlardan biri sahneye atladı, eline aldığı mikrofon ile şarkı söylemeye başladı. Mikrofon bozuk olduğu için olsa gerek ses kötü çıkıyordu ama gayet iyi eğlendik. Ne de olsa parasını vermiştik eğlenmeye çalışıyorduk (:

Kanal D binasının önünde otobüs durdu. Hep beraber medyayı eline alan Doğan grubunun araçlarını saymaya başladık (star tv, cnn türk, milliyet, kanald, posta…). Sonra güvenliğin yanına gidip Tc kimlik numaralarımız ile beraber sıra beklemeye başladık. Öğrencileri almadan şu sözleri söyledi “Programa zaten gireceksiniz bir sorun yok ama ne olur çişinizi yapın” direk olarak bunu söyledi. Herkes ilk şokunu burada yaşadı tabi. Sonra 2′li gruplar halinde içeri almaya başladılar. Ellerimize birer Disko Kralı davetiyesi verdiler, 2 kişilikti. Sonunda binaya girebildik. Güvenlik kemerimize kadar metalleri çıkarmamızı istedi ve güvenlikten sonra herkes tuvalete gidiyordu. Sonra salonda her üniversiteden öğrencinin beklediği salonda beklemeye başladık. Çok kalabalıktı herkes bir yerlerde oturmuş bekliyordu. Yavaş yavaş içeri almaya başladılar. Üniversite üniversite içeri giriyorduk ama neye göre üniversiteleri alıyorlar kimse bilmiyordu. İçeride rahat oturmak çok önemli olduğu için herkes erken girmeye çalışıyordu ama maalesef kayırma vardı gibi.

İçeri girdiğimiz zaman tribünler dolmuş bize yerdeki minderler kalmıştı. Minderlerde oturmak da tam bir işkenceydi. 2. kayırma da burada bayanlara yapıldı. Sahneye yakın rahat yerlere hep bayanlar alındı boş olan yerlere gitmek istediğimizde izin verilmedi. Çok kötü bir durumdu “hani eşitlik!“. İçerde sıkış tıkış oturmaya başladık. Her gelen öğrenciye yer bulabilmek için fazlasıyla sıkışmıştık ki küçücük salonda 750 kişi vardı. Oturma yerlerini düzenleyen adam da güvenlik görevlisi gibi ilk olarak çiş mevzusunu açtı. “Ne olur çişinizi yapın” diyordu (: …

Sahne bizim şansımıza değişik dizilmişti. Her zaman ki yuvarlak masa yoktu bu yüzden biraz kötü oldu konuklara uzak kaldık. Sahne görevlisi pankart getirenlerin pankartlarını kontrol etti neye göre bakılıyordu bilinmez ama bazı pankartları topladılar.

Program başlamadan önce Okan Bayülgen geldi. Bazı açıklamalar yapmaya başladı. Sahnede konuklar hazır başlayacakları için bizden “sakın yeni gördüğünü belli etmeyin vuuuuv falan yapmayın” dedi. Sonra program gidişatını anlatmaya başladı, kim gelecek ne olacak falan dedi. Program Yusuf Hayaloğlu vefat ettiği için duygusal olacaktı, Okan da “program duygusal bir program olacak” deyince herkes “aaaa” yaptı. Bunun üzerine Okan “tamam merak etmeyin ben her 15 dakika da bir size pipimi göstereceğim” diye bir espri patlattı ki ortalık yıkıldı. Sonra minderlerde oturanlar için “ayaklarınız kıçınıza kaçabilir ama bir şey yapamayacaksınız ona göre” diye uyarıda bulundu ve maalesef haklıydı. Tabi bunlar sahne arkası siz bilmezsiniz (: … Okumaya devam et “Disko Kralı”

Habertürk Gazetesi

Bugün her yerde Habertürk gazetesini aradım. Birçok yerde gazetenin ilk günü olmasından dolayı kalmamıştı. “Türkiye’nin tek değişik gazetesi” sloganı ile yola çıkan gazete diğer gazeteler ile aynı stant da yer almıyordu. Gazeteyle beraber reklamlı bir Habertürk standı gelmiş, gazeteler de onun içindeydi.

Neyse gazeteyi elime aldım, gidip 75 kuruş verecekken adam 50 kuruş diyerek beni sevindirdi Her yerde 75 kuruş olacağı söyleniyordu ama 50 kuruş ile iyi bir başlangıç yaptı. Tabi yine de pahalı olduğunu düşünüyorum.

Gazete kuşe kâğıt (farklılık 1) olduğu için biraz farklı geldi ilk olarak. Tabi her bölümü ayrı ayrı sayfalandırdıklarını bilmediğim için gazetenin diğer parçaları içinden düştü, bunda kuşe kâğıt olduğu için eklenen kayganlık fazlasıyla etkindi.

Benim gördüğüm diğer gazetelerden en büyük farkı da gazetenin eklere ayrılmış şekilde olmasıydı (farklılık 2). Yani şöyle söyleyebilirim. Ana haber sayfası, spor, magazin, ekonomi ve bulmaca olmak üzere 5 ayrı gazete şekline getirilmişti. Diğerlerine göre büyük bir farklılık diye görebiliriz.

Gazetenin kuşe kâğıda basılacak olması çok konuşuldu, büyük farklılık olarak görüldü ama gördüğüm kadarıyla biraz kandırıldık. Çünkü gazetenin ilk sayfaları dışındaki sayfaları normal gazete kâğıdı ile aynı. Ve bulmaca gazetesi de yazılması kolay olsun diye (!) normal gazete kâğıdına basılmıştı. Yani ilk sayfaların kuşe kâğıt olması, diğerlerinin farklı olması biraz kandırıldık hissi verdi bana.

Bunlar dışında içerik, tasarım, yazılar hiç farklı değildi. İçerik olarak tek farklılık içten açılan reklam ve çeyrek sayfaya katlanan reklamlar olmuş. Yani demek istediğim o kadar farklılık yarattık diye konuşuldu ama çokta farklı bir şey yoktu.

O kadar reklamdan sonra ne kadar sattığını çok merak ediyorum. Nede olsa Ciner grubuna ait bir gazete, Sabah gazetesine yetişebilecek mi merak ediyorum. Fatih Altaylı köşe yazıları yazıyor, hata bu gün kendisi için çok duygusal bir konudan bahsetmişti. Yazının hepsini eklemeye niyetim yok sadece şu sözlerini yazmak istiyorum “Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu gün benim için 2 Nisan“. Evet, onun için 2 Nisan çünkü 1 Nisanda Sabah gazetesi satılmış ve kendisi gazetesiz kalmıştı. O yüzden “acaba Sabah gazetesine yetişebilecek mi?” diyorum.

Fazla umudum yok ama umarım onlar için en güzeli olur. Amaçlarına ulaşabilirler de farklılık yaratırlar. Benim gözlemlediklerim bunlar. Yazar kadrosu falan internetten gazete okuyan biri olduğum için pek umurumda değil, nasıl olsa online istediğimi okuyorum.

Belki bir daha bu gazeteyi hiç almayacağım ama sizde alıp deneyebilirsiniz, yargısız infaz yapmak yakışmaz.

Görüşmek üzere…