Markaların Sosyal Medya İle İmtihanı – Van Depremi

23.10.2011 tarihinde saatler 13.41’i gösterdiği anlarda ülkemizin bir bölümü uzun bir aradan sonra tekrar sarsıldı. Yine yüzlerce ölü, yaralı ve yine bir insanlık dramı. Türkiye’nin deprem kuşağı olduğu halde önceki yıllardan çıkaramadığı dersleri artık bir kenara bırarak yaşanan bu depremde ülke olarak yaşadığımız farklı bir konuya, bu depremde sosyal medyanın markalar üzerine etkisi ve yaşananlar, üzerine yoğunlaşmak istiyorum.

Yaşanan her doğal afet sonrası sivil toplum örgütleri yardıma koşar, insanlar kurtarılır bir şekilde ihtiyaçlar giderilmeye çalışılırdı. Bu deprem sonrasında bu durum biraz daha farklı bir boyut kazandı. Sosyal ağların ülkemizde ki etkisinden tekrar söz etmeye gerek yok, bu etkinin büyüklüğünü bu doğal afet sonrasında çok daha net bir şekilde görmüş olduk.

Depremin üzerinden dakikalar geçmeden sosyal ağlarda yer alan kullanıcılar bu konuya yoğunlaşmaya başladı ve markaları harekete geçirdiler. Sosyal ağlarda aktif olarak yer alan markalar, ajansları ve marka yöneticileri tarafından hemen harekete geçirildi. Aktif markalar depremin duyulmasıyla aynı hızda çalışmalara başlayarak afet bölgesine yardımda bulunmak için harekete geçti. Hizmet sağladıkları alan ile ilgili olarak deprem bölgesinde yapabilecekleri şeyi en iyi şekilde tespit ederek hemen yardımlara başladılar. Bu yardımlardan aklımda kalanların bazıları şöyle:

Turkcell, Vodafone, Avea, Turk Telekom, TTNET en büyük ihtiyaçlardan biri olan iletişim ihtiyacını karşılayabilmek adına Van’lı vatandaşlar için ücretsiz hizmetler vermeye, iletişim merkezleri kurmaya başladı. Garanti, Finansbank, İş Bankası para akışının daha hızlı olabilmesi ve yardıma teşvik amacıyla havale ücretlerini kesti, borçlar üzerinde ertelemelerde bulundu. Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, Aras Kargo kendi imkanlarıyla yardım göndermek isteyen kişilere destek amacıyla Van’a kargo gönderimini ücretsiz hale getirdi. THY doktorlar, kurtarma görevlileri ve yardım malzemeleri için ücretsiz seferlerde bulundu, bunun yanında vatandaşlar daha rahat gidebilsin diye ek seferler koyarak bilet fiyatlarını olabildiğince indirdi. Ülker, su, bebek maması, bebek bezleri, hijyenik bezler ve bisküvi gibi bir çok ihtiyaç malzemesinden oluşan yardım tırlarını yola çıkardı. En büyük ihitaçlardan biri olan su için ise internet kullanıcılarının ısrarla su firmalarına yazmaları sonucu Sırma, Saka, Damla, Hayat, Erikli gibi su firmaları bölgeye su yardımları yapmaya başladı. Markafoni, Limango, Trendyol, Hepsiburada gibi büyük internet şirketleri onbinlerce ürün yardımı için hemen harekere geçti. Bebelac, Milupa bebek maması yardım tırlarını yola çıkardı. P&G, bebek bezi, hijyenik bez, pil, çamaşır suyu göndermek için harekete geçti. Bunun yanında “Kardeşlik Zamanı” isimli organize bir televizyon programı sayesinde 66 Milyon TL toplandı.

Yukarıda Türkiye’nin en büyük markalarının yardımları yer alıyor bunun dışında haberdar olmadığımız onlarca marka da yardımlarını bir şekilde ulaştırmak için çalışıyor. (Belediyelerin süper hızlı ve etkili yardımlarından söz etmiyorum bile!) Tüm bunlar nasıl oldu diye düşündüğümüz zaman hepsinin tek bir nedeni olduğunu görebiliyoruz. “Kitlesel işbirliği!” Evet, artık “kitlesel işbirliği her şeyi değiştiriyor!

Ülkemizde, ‘haklı olarak’ her zaman yakındığımız “sosyal baskı” ilk defa bir işe yaramış gibi görünüyor. Evet, bir çok marka reklamının da olabileceğini düşünerek yardıma girişti, bir o kadar marka da yardım edilmeye zorlandı. Rakipleri örnek gösterildi, diğer yardımlar öne sürüldü, insanların gerçekten ihtiyacı olduğu yüzbinlerce defa dile getirildi ve sonunda belki yardım etme düşüncesi olmayan markalar bile yardıma koştu. Yardıma koşmayanlar için ise çalışmalar hala devam ediyor!

Peki markaların bu yardımı yapmaları, bunu duyurmaları kötü bir şey mi? Kesinlikle hayır! Geleneklerimize göre her zaman yapılan yardımın gizli yapılmasından yana olan bir toplumuz fakat sosyal medya artık bu olgunun bir miktar değişmesini istiyor. İnsanlar, yapılanları görmek, duymak istiyor. Bir marka yardım yapıyorsa ve bunu kendi reklamını yaparcasına duyuruyorsa, basın bültenleri dağıtıyorsa bunun tek nedeni sosyal ağların aktif ve agresif kullanıcılarıdır. Markaların da işine gelen bir durum olduğu için herkes yapılanlardan çok memnun kalır. Bir çok kişinin dediği gibi “bunu zaten yapmak zorundasınız, reklam malzemesi gibi kullanmayın” söylemleri aslında gereksizdir. Burada mağdur durumda olanların depremzedeler, bu yardımlar onlara ulaşıyor. Bırakın büyük markalar reklamlarını yaparak yardımda bulunsunlar. Bu iş, yardıma muhtaç olan kişilere yardım etmek amacıyla yapıldığı için diğer tarafta yapılan reklam çok da önemli değil.

Sosyal ağ kullanıcıları sayesinde göçük altında kalan insanlara bile destek olunabildi, yardımlar iletildi. Sosyal ağların etkisiyle tonlarca betonun altındaki bir insana yardım edilebileceği kimin aklına gelebilirdi ki? Deprem sonrası yaşanan en etkili olaylardan biri de buydu diyebiliriz.

Sosyal ağ kullanıcılarının etkisiyle oluşan bir diğer durum ise yardım yapılan belediyeler gibi yerlerdeki insan gücünün artmasını sağlamak. Twitter aracılığıyla “Kadıköy Belediyesi’nde kamyonlara eşyaları yerleştirmek için insan gücü gerekiyor” gibi bir tweet’den 1-2 saat sonra “Kadıköy Belediyesi yeterli insan gücü sayesinde hızla çalışmaya devam ediyor” şeklinde bir tweet görebiliyorsunuz.

Türkiye, bu deprem ile gerçekten büyük bir sınavı başarıyla vermiş görünüyor. Her ne kadar bu durumdan farklı şekilde nemalanmaya çalışanlar olsa da genel anlamda markalar başarılı bir yönetim sayesinde hem gerekli yardımları yaptılar hem de bir çok kullanıcının kalbini kazandılar.

Sadece 2 günde neler olduğunu görüyorsunuz. Yukarıda verdiğim örnekler dışında o kadar güzel gelişmeler oldu ki anlatarak bitiremem diye düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde sosyal örgütlenmenin çok farklı şekillerini zaten birlikte göreceğiz. Sosyal medya daha nelere kadir hep birlikte izleyeceğiz…

Facebook ve Sosyal Oyunlar

Sosyal oyunlar ile ilgili yazarlarımızdan Enes Kul daha önce birçok konuda paylaşm yapmıştı. Son zamanlarda gördüğüm kadarıyla sosyal oyun dediğimiz zaman akıllara ilk olarak Facebook oyunları geliyor. Burada bazı şeyleri netleştirmek gerekiyor. Her Facebook oyunu sosyal oyun değildir.

Facebook dışında da çok güzel sosyal oyunlar geliştiriliyor, hatta bu pazar giderek büyüyor. Herhangi bir platforma bağlı olmadan geliştirilebilen ve Facebook dışında sosyal ağlara bağımlı geliştirilebilen oyunlar da artık ciddi bir pazar payına sahip. Yakın zamanın en popüler sosyal oyunlarının Facebook’dan bağımsız olan fakat Facebook ve diğer bir çok sosyal platform ile konuşabilen oyunlar olacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde Webrazzi’de bu konuda çok güzel bir araştırma yayınlandı, mutlaka inceleyin.

Aslına bakarsanız yıllar önce arkadaşlarımız ile oynadığımız her oyun sosyal oyundu. Bu oyunlarda yapılanlar, birden fazla kişinin oyuna dahil olması, birbirini etkilemesi gibi durumları düşünecek olursak: Sosyal oyunlar, oyuncuları birlikte hareket etmeye teşvik eden, sürekliliği bulunan oyunlardır. Oyun dünyasının geldiği noktayı düşünürsek eskiden sosyal oyun diyebileceğimiz tavla gibi oyunlar artık sosyal oyun olmaktan çıkmış durumda. O artık sadece bir oyun, giriş, gelişme bölümleri belli olan sonucun en fazla iki çeşit olduğu bi oyun. Günümüz sosyal oyunlarında bir son bulmak pek mümkün olmuyor, gidebildiğiniz kadar gidiyor, sizlerle beraber yaşıyor ve gelişiyor. Hayatınıza giren, hayatınızdan çıkan insanlar gibi orada da oyununuza dahil olan, sizi etkileyen ve oyununuzdan ayrılan kişiler olabiliyor.

İlerleyen zamanlarda belki bu oyunlar da sosyal oyun olmaktan çıkacaklar. Önümüzdeki yıllarda sosyal oyun diye adlandırdığımız oyunlar sanal ve gerçek dünyada (bu ikisini ayırmayı hiç sevmem) entegre halde ilerleyen oyunlar olacaklar. Bu oyunları gerçek hayatta yaptığımız hareketlerimiz de etkileyecek, oyunlarımız buna göre yön değiştirecek gelişecek. Bu geçiş çok kolay olmayacak ama augmented reality uygulamalarının hayatımızda daha fazla yer alması ile bu sürecin hızlanacağını düşünüyorum.

Sosyal oyun, internet dünyası için çok değerli bir pazar. Bu pazarın gelişimini yakından takip emek, yenilikleri önceden görebilmek ve bu pazara katkıda bulunabilmek çok değerli bir olgu. Bu konu ile ilgili katkılarınızı ve önerilerinizi bekliyorum. Yarın, Webrazzi Summit 2011‘de bu konuyla ilgili birden fazla oturum olacaktır. Hem bu konuyu hem de genel anlamda organizasyonu yakından takip edecek, sizlerle paylaşacağız.

E-Ticarette Sosyalleşmenin Önemi

E-ticaret bildiginiz gibi Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de yükselen bir sektör. Geçtiğimiz yıl bu zamanlara oranla e-ticaret işlem hacmi %40 büyüme sağlamış. http://bit.ly/Eticaret2011 Bu çok büyük bir oran ve artmaya da devam edecektir. Tükiye’de internet kullanımı arttıkça artacak olan bu e-ticaret hacminde farklışaşma artık daha fazla önem taşır hale geliyor. Bu farklılığı sağlamanın yollarından biri de e-ticaret işlemini sosyalleştirmek.

Günlük yaşantımızda alışveriş yaparken birilerinin mutlaka yanımızda olmasını isteriz, alışveriş yaparken danışmadan almamaya özen gösteririz. E-ticareti sosyalleştirirken en fazla yararlanacağımız konu bu olmalı. Kullanıcıları tek başına alışveriş yapıyormuş hissinden kurtarmak.

Evet, her site artık like butonu koyuyor, twitter’da paylaşmamızı sağlıyor fakat burada paylaşılan ürünler beğeniden öteye gidemiyor, anlık olarak aldığımız geribildirimler hala çok yetersiz. Bu nedenle farklı yöntemler izlememiz gerekiyor. Bunların en başında yine Facebook geliyor fakat 2. önemli unsur da mobil.

Bir kaç önerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Müşterilerinizin Facebook ile sisteminize giriş yapmalarını sağlayın. Bunu sağladığınız zaman hem onun hem de arkadaşlarının aktivitelerini görebileceksiniz. Sisteminiz her profile özel öneriler geliştirmeye başladığı zaman değişimi göreceksiniz.

Facebook ile login olan kullanıcıların online arkadaşlarını görebileceksiniz. Siz göremiyorsanız bile bırakın onlar da görsün, online olan arkadaşlarına ulaşarak soru sorabilsin, paylaşımları için anlık geribildirim alsın. Bu, onları yanlız alışveriş yapıyormuş hissinden kurtaracak, alışverişi tamamlama oranlarını arttıracaktır. (Bu yazıda Facebook Krediler konusuna hiç girmiyorum bile.)

Tek cevap veren ben olsam da olayı açıklamaya yetiyor. (:

WhatsApp’ veya Blip.me’yi bilmeyen mobil kullanıcı neredeyse yoktur. Mobil uygulamalarınızda kullanıcılar bu servislerde olduğu gibi birbiriyle veya telefon rehberindeki akıllı telefon sahibi kişiler ile iletişime geçebilsin. Bunu yaparken yine kullanıcıyı yanlız alışveriş yapma hissinden kurtarmış olacaksınız. Evet, WhatsApp üzerinden alışveriş sırasında üzerindekini çerekek nasıl olduğunu soran insanlar var ve bu olay e-ticaretin geleceği için çok değerli. Mobil uygulamalarınızı sosyalleştirmek en temel hedefiniz olsun. Uygulamalarınız sosyalleştikçe satışlarınıza olumlu yansımalarını göreceksiniz.

Kullanıcılarınız sırf arkadaşlarına danışabilsin diye sistemler geliştirebilirsiniz, sitenizin bir bölümünde, “arkadaşına sor, dönüş yaptığı zaman satışa devam et” gibi bir seçenek eklenebilir. Dışarıda alışverişe çıktığımız zaman bile aklımızdakilerin hepsini tek seferde alıp gelmiyoruz. Bunu bilerek hareket etmek lazım.

Genel olarak demek istediğim şey şu; gerçek hayattaki alışveriş keyfini kullanıcılara sunabilmeniz çok yararlı olacaktır. İnsanlar gerçek dünyada olduğu gibi online dünyada da birlikte hareket etmeyi her zaman daha çok sever. Birilerine danışarak hareket birlikte bir sonuca varmak her zaman daha cazip gelmiştir. Bu durumu  mutlaka değerlendirmek gerekir.