İnternet, Özgürlük ve Ekşi Sözlük Üzerine

Gazeteci Mehmet Baransu, son günlerin en hararetli internet tartışmasının baş mimarı olarak bu yazımızda yerini alıyor.

Mehmet Baransu, yıllardır Ekşi Sözlük’te yer alan, benim de olmasından gerçekten rahatsızlık duyduğum şeylerden dolayı bir isyan başlattı. Bu konuyla ilgili ardı ardına Tweet’ler atmaya, insanlarla bu konuyu tartışmaya başladı. Bu olayın hemen ardından ise #eksisozlukkapatilsin etiketi en popüler başlıklar arasına girdi. Tabi bunu gören karşıt fikirli kullanıcılar da boş durmadı ve #eksisozlugedokunma etiketini kullanarak tepkilerini ortaya koydu ve sonunda bu etiket de popüler başlıklardan biri oldu.

Herkes düşüncelerini paylaşıyordu! Hereksin sandığı kadar özgür olmadığını savunanlar, özgürce, karşıt görüşlü kişilere hakaretler savurmaya başladı. Herkesin özgür olduğunu düşünenler ise Mehmet Baransu ve onu destekleyen kişilere, fikirlerini özgürce ortaya koydukları için hakaretler savurmaya başladı. Yani, aslında her iki düşünceyi savunan kişiler yine savunduklarıyla çelişerek enteresan bir tartışma ortamı yarattılar.

Öncelikle şunu belirtmek lazım, Mehmet Baransu’nun haklı olarak ortaya attığı, tepki gösterdiği bu konuyu sadece “duyarlılığından” dolayı yaptığına inanmıyorum. Bu nedenle kendisini savunduğum algısının oluşmasını istemiyorum. Sadece “özgürlük” kavramı üzerine bir kaç şey söylemek istiyorum.

Özgürlük Nedir?

Türk Dil Kurumu: Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.

Wikipedia: En genel haliyle, özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektedir.

Ekşi Sözlük: İlk tanım: en guzel sey.
En hoşuma giden tanımlardan biri: insan insanoglu veya insanlik bir collective olarak asla gercek anlamda ozgur olamaz olmamalida cunku bir insan ozgur olmaya basladigi an mutlak sekilde baskasinin ozgurlugunu cignemeye basliyacaktir onun icin belirli bir kucuk ozgurluk veya belirli bir alan icinde bir sahte ozgurluk yasamak onla yetinmek mecburiyetindeyiz ve oylede yapiyoruz zaten genelde ve veya yaptiriliyoruz…

Özgürlük Diye Bir Şey Var mı?

Yukarıda yazılanlardan da gördüğümüz gibi “özgürlük” dediğimiz olgunun net bir tanımı bulunmuyor, herkesin kendine göre bir özgürlük tanımı bulunuyor. Benim özgürlük konusunda sürekli kullandığım şöyle bir söz var: “Başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadığın sürece özgürsün!” Bunu çok iyi anlamak gerektiğini düşünüyorum.

Bağımlı bir dünyada yaşıyoruz, herkes, her şey bir birine bağımlı. Yaptıklarınız bir şekilde diğer insanları etkileyebiliyor. Bu nedenle maalesef ki hayal ettiğimiz gibi bir özgürlük söz konusu değil. Çünkü özgürlüğü savunarak yaptığınız şeyler başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaya başladığı zaman kendinizle çelişmekten başka bir şey yapmamış oluyorsunuz. Bunun önüne geçmenin tek yolu ise düşünmek! Biraz düşünmek, buna göre hareket etmek gerçekten daha yaşanılabilir bir dünya yaratır.

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarım gerçek dünya için geçerli şeyler. Bir de sanal dünya için düşünelim. Evet, gördüğünüz gibi hiç bir fark yok. Yine bağımlı bir dünyadayız ve yine yaptığımız şeyler başkalarının özgürlüğünü kısıtlamanıza neden olabiliyor. Bu nedenle özgürlük tanımınızı ikiye ayırmanın hiç gereği yok. Gerçek hayatta ne kadar özgürseniz sanal dünyada da sadece o kadar özgürsünüz. Sanal bir kimlik yaratmış olmanız, sanal dünyada gizli bir şekilde hareket ediyor olmanız size özgürlüğünüzü maalesef geri getirmiyor. Bu nedenle o kadar rahat olmamanızı tavsiye ederim.

Ekşi Sözlük kapatılsın mı, kapatılmasın mı konusunda düşüncelerim ise şöyle: Ekşi Sözlük, Türkiye’nin en eski ve başarılı girişimlerinden biri. Devasa büyüklükte bir kaynak. Türkiye’nin Wikipedia’sı bile diyebilirim. İçerisinde bulunmadığım için eksikliğini hissettiğim tek platform! Ekşi Sözlük kesinlikle kapatılmasın, hiç bir site kapatılmasın fakat gerçekten hakaret ve küfür bulunan paylaşımlar kaldırılmalı. Hiç kimse bir başkasının değerlerine, saygı gösterdiği, sevdiği şeylere hakaret etme hakkına sahip değildir. Bunun çizgileri çok net bir şekilde çizilmeli ve sadece bu doğrultuda yazarlara bir kısıtlama getirilmeli. Bu şekilde bir düzenleme yapılması durumunda herhangi bir sorunun kalmayacağını düşünüyorum. Güncelleme 1: Kısıtlama konusu yanlış anlaşılmaya açık olmuş. Şöyle; herkes yine özgürce yazar fakat başkalarını etkileyecek konularda hakaret ve küfür içeren paylaşımlar, özgürlüğe ters düşmemesi açısından şikayetler olduğu zaman kaldırılmalı. Bunun dışında bir moderasyon sistemi veya kısıtlama olması zaten sözlüğün doğasına aykırı.

Herkes mutlu mesut bir şekilde paylaşabilsin diye, tabi ki sansüre hayır diyoruz ama lütfen “özgürlük” tanımınızı bir daha düşünün.

İndirimlerden Yararlanma Motivasyonunuz Nedir?

Trend Watching Kasım 2011 tarihli raporunda İnternet kullanıcılarının indirimlerden yararlanma motivasyonunu detaylı bir şekilde ele aldı. Online alışveriş, kişisel fırsatlar ve kullanıcı alışkanlıkları konusunda yakın zamanda daha fazla paylaşımda bulunacağım için çok beğendiğim bu yazının ilk bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum. Yazının tamamını, örnekleri mutlaka okuyun.

Tüketiciler için fırsatlardan yararlanmak neden bir yaşam tarzı, gurur duyulacak bir şey haline geldi.

PRICING PANDEMONIUM (FİYAT CURCUNASI) fenomenine daha önceki trend bültenlerimizde kısaca değinmiştik. Ancak markaların her geçen gün tüketicilere promosyon ve fırsat teklifleri sunmanın daha yeni ve inovatif yöntemlerini keşfettiği ve tüketicilerin de bu fırsatlara karşı tutum ve tepkilerinin farklılaşmaya başladığı şu günlerde bu konuya tam bir bülten ayırmanın tam zamanı.

Her geçen gün daha da yaygınlaşmakta olan bu fırsat teklifleri ekonomik krizin kısa dönemli bir göstergesi falan değil. Biz tam aksine DEALER-CHIC’in daha uzun süreler geçerliliğini koruyacak bir fenomen olduğunu düşünüyoruz:

DEALER-CHIC | Tüketiciler fiyat indirimi ya da hediye gibi avantajlardan her zaman hoşlanmışlardır. Eskisinden farklı olan şey şu, artık indirim peşinde koşmak veya pazarlık yapmak saklanacak bir şey olmaktan çıkıp, toplum tarafından onaylanan, neredeyse takdir edilen bir davranış haline geldi. Fırsatları takip etmek tüketicilerin gelecekte de günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olmayı sürdürecek gibi görünüyor. Zira tüketiciler için fırsatları takip etmek salt ekonomi yapmanın ötesinde, heyecan, kovalamaca, kontrolde olmak, zeki görünmek ve bu sayede statü elde etmek gibi amaçlara da hizmet etmekte.

Yakın gelecekte tüketimin tamamının indirimli ürün ve hizmetlerden oluşacağını iddia etmiyoruz elbette. Ancak, statü odaklı tüketiciler (yani tüm tüketiciler 😉 için, indirim ve fırsatlardan sonuna kadar yararlanmak artık kaba saba veye utanılacak bir şey olmaktan çıkıp gayet akıllıca bir davranış olarak algılanmaya başlamış durumda.

Aslında, DEALER-CHIC trendi tüketim alanındaki uzun dönemli büyük değişimlerin yansımalarından sadece bir tanesi: Bir yanda uyanık tüketicilerin daha fazla seçenek istemeleri, daha yüksek beklentilere sahip olmaları ve artan kontrol talepleri, diğer yanda deneyimli tüketicilerin markalarla olan ilişkilerindeki hayranlık ve bağlılık unsurlarının azalmaya başlaması fenomeni var.

DEALER-CHIC trendinin önümüzdeki yıllarda giderek daha da önem kazanacak olmasını açıklayan nedenlerden sadece üçü şunlar:

  1. DAHA AZ PARAYA DAHA ÇOK DENEYİM: Gelişmiş ülkelerdeki nüfusun harcamak için şu anda geçmişe kıyasla daha az parası olabilir, ama bu durum, dünyanın neresinde olursa olsun tüketicilerin daha fazla deneyim peşinde koşmaya devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor.
  2. KULLANILAN ARAÇLARIN YARATTIĞI MOTIVASYON: Tüketiciler şu anda fırsatlardan haberdar olmak, fırsatlardan yararlanmak ve fırsatları diğerleriyle paylaşmak için yeni (dolayısıyla onlara sonsuz derecede heyecan verici ve çekici gelen) teknolojileri kullanmaktalar.
  3. İYİNİN DE İYİSİ: Mobil veya online ulaşım sayesinde tüketiciler anlık olarak sadece fırsatların kendisine değil, söz konusu ürün ve hizmetlerden daha önce yararlanmış tüketicilerin değerlendirmelerine de ulaşabiliyor. Bu sayede tüketiciler ödedikleri paranın karşılığında iyinin de iyisi ürün veya hizmet almayı garantilemiş oluyorlar.

Artık kullanıcılar sadece indirimli bir şeyler almakla motive olmuyor, kullanıcılara farklı deneyimler sunmak, diğer insanlardan farklılaşmalarını sağlamak indirimli alışveriş dünyasının çok farklı bir boyuta gelmesine neden oluyor. Yazının devamını (http://trendwatching.com/tr/trends/dealerchic/) mutlaka okuyun.

Sosyal Medya Haber Ajansı

İstanbul’un en işlek ve merkezi yerlerinden biri olan Taksim’de bugün (1 Kasım 2011) 23.20 sularında bir saldırı meydana geldi. Bu saldırılar, Van depreminde de olduğu gibi, ilk olarak twitter üzerinden yayılmaya başladı. Olayın üzerinden 30 dakika geçmesine rağmen herhangi bir haber kanalında bu konuyla ilgili bir bilgi görülmedi. Gazetelerin internet sitelerinde ise bir süre sonra içeriği 140 karakteri geçmeyen haber başlıkları atılmaya başlandı.

Çok klişe bir hale geldi fakat tüm bu olanlar geleneksel medyanın yeni medyaya maalesef ki ayak uyduramadığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Twitter üzerinden gazetelere, televizyonlara konuyla ilgili şikayetler yazılmaya başlandı, bu yazılanlar aslında her zaman söylediğimiz bir sözü daha akıllara getiriyor. “Hayat, her an devam ediyor!” Sosyal medya da hayatımızın bir parçası, her an yaşayan bir dünyada olduğumuzu artık unutmamamız gerekiyor. Yaşayan bir mecra ile yarışabilmek için yapılabilecek tek şey zamana ayak uydurmaktır. 

Yeni medya çok enteresan boyutlara geldi ve gidiyor. Giriş kısmını Van depremi ile birlikte atlattığımızı, artık ilerleme dönemine girdiğimizi düşünüyorum. Bu nedenle sadece markalar değil iletişim mecraları da ayakta kalabilmek için sosyal medyaya gereğinden fazla önem vermek zorunda. Yeni medya ile yarışmak, onu kabullenmemek yerine bu kadar etkin bir mecrayı kullanarak neler yapabileceğini görmenin zamanı geldi ve geçiyor bile. Artık sosyal medya dediğimiz olgu hesapları açıp otomatik güncellemekten öteye geçmiş durumda. Bu mecraları etkin kullanarak yapılabilecekleri sınırı yok!

Çok fazla ileriye gitmeye gerek yok, bugünü konuşalım. Gazetelerin, televizyonların, radyoların, birlikte çalıştıkları birer sosyal medya ajansları olsaydı, daha iyisi medya devlerinin sosyal medya veya yeni medya departmanları olsaydı bu haberi en az olay yerinde bulunan kullanıcılar kadar hızlı bir şekilde paylaşabilirlerdi. Sadece ilk paylaşanlardan olmak bile büyük bir artı sağlayacaktır. Bunun dışında bir sosyal medya takip yazılımı aracılığı ile anlık olarak sosyal mecraları tarıyor olsalardı, belirli anahtar kelimeler bir araya geldiği zaman otomatik bir sistem ile haberdar edilselerdi her şey çok daha farklı olabilirdi.

Olayların yayılmaya başladığı anda takipçilerini bilgilendirmiş olan televizyon veya gazete, olaylar tam anlamıyla yayılmaya başlayana kadar olay yerine ulaşmış olacak, detayları paylaşmaya başlamış olacaktı. Bu da geleneksel medyanın sosyal medyayı kullanarak elde ettiği bir başarı hikayesi olarak anlatılacaktı.

Lütfen artık, “sosyal medyaya giriş” zamanlarını unutun. Sosyal medyaya girdik, sosyal medya bizim hayatımıza girdi ve hızla yayılmaya devam ediyor. Artık devir, sosyal medyayı nasıl “daha” efektif kullanabilirim, nasıl “daha yeni” projelere imza atabilirim devri. Bu süreç tahmin ettiğimizden kısa sürede işleyecek fakat çok uzun bir süreç olacaktır. Bu nedenle en hızlı hareket edenler her zaman olduğu gibi yine daha kazançlı olacak, sonradan gelenler de daha erken girişmedikleri için pişman olacaklar.

Son olarak Taksim’de yaşanan tatsız olayların daha kötülerini yaşamamak için, Van depreminde yaşadığımız, gördüğümüz birlik ve beraberliğe daha fazla sarılmamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Halk birlik olduğu zaman kimse kimsenin hakkını savunduğu iddia edemeyecektir. Hepimize geçmiş olsun.