Türkiye’nin Olaylar Karşısında Dikkat Süresi

siyah kurdale tepkisi

Son zamanlarda oldukça acı verici, büyük olaylar yaşadığımız herkesin kabul ettiği bir gerçek. Bu olaylar karşısında bazen tek ses, bazen farklı seslerle de olsa herkes bir tepki gösteriyor ve bu tepkilerin sonuç vermesini hayal ediyor. Peki bu tepkilerimiz ne kadar sürüyor? Herhangi bir olay karşısında ne kadar ilgili durabiliyoruz.

Yaşadığımız bazı olayları dayanak noktası alarak bu sürenin 1 haftadan az bir süre olduğuna kanaat getirdim. Bu kesinlikle bir eleştiri olarak düşünülmemeli fakat gösterdiğimiz yoğun tepkilerin süreklilik arzetmesi, sonuç alma ihtimalini artıracağı için kısa süreli tepkiler sadece bireylere zarar veriyor diye düşünüyorum

Bu konuda sizin görüşleriniz, yorumlarınız benim için çok değerli. Sunumu inceledikten sonra yorumlarınızı paylaşırsanız sevinirim.

[Fikir/Proje Önerisi] Big Data Kullanın, Neler Popüler Gösterin!

google-trendsBig Data (Büyük Veri) konusu herkesin gündeminde. Her şey daha fazla data toplamak üzerine kurgulanıyorken tabi ki bu dataların anlamlandırılması da gündeme gelmeliydi. Öyle de oldu, herkes data anlamlandırmak (data mining) üzerine çalışmalar yapıyor ve bu çalışmalar son kullanıcıya fayda sağlayacak hale getiriliyor.

Örneğin, market alışverişlerinizde sık kullandığınız sadakat kartı sizin hakkınızda tahmin ettiğinizden daha fazla bilgi sahibi oluyor. Elde ettiği bu bilgiler sayesinde geleceğiniz hakkında yorum bile yapabiliyor. İşte tam da bunların olabilmesi ve size fayda sağlayabilmesi için elindeki bu verileri anlamlandırması gerekiyor, henüz yapan firma sayısı 1 elin parmaklarını geçmese bile bir gün bu sadakat kartları size çok fayda sağlayabilir (tabi asıl fayda markaya).

Benim bu yazıyı yazma nedenim tabi ki CRM, sadakat programları veya data mining değil. Türkiye’de bir kaç firmanın elinde olduğunu bildiğim büyük sosyal veriyi kullanarak bir proje geliştirmeleri konusunda öneride bulunmak. Bu projeyi ben de yapmak isterdim fakat böyle bir dataya ulaşmak benim açımdan kısa vadede çok zor olduğu için hali hazırda yapabilecek firmalara önermek çok daha kolay geldi. Belki birileri yapar da bende bu projeden faydalanabilirm. (:

Şu anda popüler neler var?

Sosyal ağ kullanıcı sayıları hız kesmeden artıyor, Türkiye ve dünyada büyüme en az 3-5 yıl daha sürecektir, bunu da göz önüne alacak olursak henüz potansiyel çok fazla. Türkiye özelinde konuşacak olursak yaklaşık 30 milyon internet kullanıcısı var. Çok büyük bir bölümü sadece “tüketici” olduğu için herhangi bir konu çok hızlı popüler olabiliyor ve tabi aynı hızla popülerliği sönebiliyor. Hatta öyle ki bir kaç yıl arayla aynı konular tekrar tekrar popülerleşebiliyor.

İhtiyacımız da tam olarak burada ortaya çıkıyor. Artık o kadar hızlı tüketiyoruz ki bir yerden sonra ipin ucu kaçıyor ve takip edemez hale geliyoruz. Elinde büyük data bulunduran, sosyal ağları ve genel olarak interneti takip eden firmalar işte burada bir servis sunarak bu takibi çok daha kolay hale getirebilir.

Her platform kendi “popüler konular”ını belirler ama hepsi tekil olarak çalıştığı için genel olarak internetin popüler konularını takip etmek biraz sıkıntılı olabiliyor. Twitter’da Trending Topic, Google’da Trends vs takip etmek zor olabiliyor. Bunun önüne geçmek için sosyal medyayı takip eden firmalar kelime ve url bazlı analizler yaparak genel olarak ülke gündeminin neyle meşgul olduğunu tespit edebilir, bu popüler konunun ne zaman doğduğuna, ne zaman en popüler zamanını yaşadığına ve ne zaman söndüğüne dair çok net bilgiler paylaşabilirler. Bu paylaşımları da metin, video ve fotoğraf paylaşımları olarak 3 farklı başlıkta sunabilirler.

patek philippe arama sonuclari

Bir internet sitesi!

www.bunumutlakagormelisin.com projemizin yayınlanacağı internet sitesi olsun. Bu siteye giren kullanıcılar, o anda internet dünyasının en popüler konularını görsün. En çok paylaşılan aforizma, espri, youtube videosu, vine videosu her neyse bunu bir listeleme mantığıyla takip edebilsin ve gündem değiştikçe bu konular aşağı doğru düşerek popülerliğini yitirsin. Tıpkı bir listeleme sitesi gibi fakat bu sitenin farkı birinin liste yapması değil büyük datanın anlamlandırılarak otomatik bir liste çıkarması. En popüler konuların detaylarına girerek, hangi tarihten beri insanlar konuşuyor, ne zaman patlama yapmış görebilsek, aktif sosyal medya kullanıcılarının hızına yetişemeyen kişilere “old” diye yorum yapma zevkini daha keyifli hale getirecek bir site olsa hoş olmaz mıydı?

Aktif kullanıcı olabilirsiniz ama gündemi sadece kendi çevreniz kadar takip edebilirsiniz. Çevreniz ne ise, sizin gündeminiz de ondan ibaret olur. Bu site ise sizin gerçek gündeme de uzak kalmanızı engellemiş olur ve bu sistemin bağımlısı olursunuz. Sizi bilmem ama benim her gün takip edeceğim siteler arasına gireceği kesin.

Bunu yapmak ne kadar mümkün?

Twitter’dan atılan tüm tweet’lere erişebiliyor, hatta bu tweet’ler arasında yazdığım gibi analizler yapabiliyorsunuz. Bu nedenle sisteminize Twitter’ı dahil etmek çok problem değil. Youtube’un verdiği linkler belli, sisteminize dahil ettiğiniz sosyal ağlarda link bazlı analiz yaparsanız en çok paylaşılan linkleri de almış olursunuz. Buradan da Youtube’da en popüler videoları takibe alabilirsiniz. Facebook bu konuda en problemli mecra, maalesef API yeterli veriye erişmenize izin vermiyor, burada da belki kullanıcıların kendi profillerine erişim izni alarak bir reel kullanıcı veritabanı oluşturabilir, aldığınız erişimler sayesinde popüler gündemi kısmen belirleyebilirsiniz. Instagram ve vine’da hashtag bazlı analizlerle güzel veriler elde edebilirsiniz. Bunların tamamının aldıktan sonra tek yapmanız gereken hepsinden elde ettiğiniz verileri bir algoritmayla puanlandırmak ve bir liste oluşturmak. (Söylemesi kadar yapması kolay değil tabi.) Ama sosyal medyayı takip ettiğini söyleyen sistemler için bu tür analizler yapmak oldukça önemli. (Mashable, kendi yazıları için bunu kısmen yapıyor, eminim kullanıcıları iyi bir şekilde yönlendiriyordur.)

Firmaya ne gibi bir fayda sağlar?

– Sosyal medyayı herhangi bir engel olmadan ne kadar iyi takip ettiğinizi kanıtladığınız bir platform.

– İçeriğin kral olduğu bir dünyada en kral içeriği siz belirliyorsunuz, bunun getireceği fayda hiç de küçümsenmemeli.

– Bu içeriğe erişimi sınırlı veya sınırsız yapabilirsiniz. Reklam veya abonelik modelleri ile gelir elde edebilirsiniz. (Bir çok platforma sınırsız içerik sağlayıcısı olduğunuz için iyi bir abonelik modeli çıkarabilirsiniz.)

– Müşterileriniz size artık soru işareti olmadan gelecektir çünkü siz sosyal gündemi halka sunan bir yapının sahibisiniz, kendinizi kanıtlamışsınız artık müşteriniz “acaba benim istediğim veriye sahip mi?” sorunun cevabını biliyor. Siz gitmeyeceksiniz, onlar size gelecek.

– Son kullanıcının oldukça sık takip ettiği bir platformun sahibi olmak da yukardakilerin dışında güzel bir fayda olmaz mı?

Sosyal reyting sistemleri bunun başlangıcı!

Twitter’ın da Nielsen ile dahil olduğu sosyal tv ölçümleme sistemleri namı diğer sosyal reyting sistemleri bu konunun bir başlangıcı. Kanallar, yapımcılar, medya planama firmaları elde edilen bu sosyal ölçümleme datalarından oldukça faydalanacaklar. Kanal, hangi programın ne gibi tepkiler aldığını görebilirken yapımcı, en çok hangi oyuncuya/konuya odaklandığını görebilecek. Medya planlama şirketi ise tweet atan kullanıcıların profillerine göre artık hangi saatte hangi reklamı çıkması gerektiğini müşterisine çok daha net söyleyebilecek. (Bu daha başlangıç!)

Hepimiz -Artık Daha Güçlü- Medyayız!

15 Şubat 2011 tarihinde comTalks’da “Hepimiz Medyayız” konulu bir yazı yayınlamıştım. Bu yazıda, 2005 yılında Londra’da yaşanan bir olaydan örnek vermiştim. Bu örneğin bir benzerini Taksim Gezi Parkı olayları sırasında yaşadık. Gezi Parkı ile ilgili görüşlerimi zaten bir önceki yazımda paylaşmıştım. 2011 yılında yazdığım yazıyı, içeriğinde hiç bir değişiklik yapmadan sadece başlığı değiştirerek bir de buradan paylaşıyorum. 2013 yılının getirisi olarak kişisel medya ve güven konusunda ayrı bir yazı yazmak gerekiyor sadece…


Hepimiz – Artık Daha Güçlü- Medyayız!

İngiltere’nin Londra kenti 7 Temmuz 2005 günü sabah 8.50′de, taşımacılık sisteminde eş zamanlı patlayan 4 bomba ile şoka uğradı. 18 dakika sonra medyacılar haberi en kısa sürede geçmek için amansız bir çaba içerisine girdikleri zamanda ilk haber, herkesin katkıda bulunabildiği bağımsız online ansiklopediye, Wikipedia’ya düştü. İngiltere, Leicester’den ateşli bir wiki düşkünü olan Morwen geçtiği haberde şöyle diyordu: “7 Temmuz 2005 günü, başta Aldgate, Edgward Road, King Cross St Pancras, Old Street ve Russel Square istasyonları olmak üzere Londra’nın çeşitli metro istasyonlarında patlamalar ve benzeri olaylar meydana geldi. Bütün patlamalar, güçlü etki yaratan nitelikte.”

Dakikalar içerisinde topluluğun diğer üyeleri ek bilgi sundular ve onun imla hatalarını düzelttiler. Kuzey Amerikalılar sabah uyandığında tartışmalara yüzlerce kişi katılmıştı bile. Günün sonunda 2.500′ün üzerinde kişi olayla ilgili olarak çoğu haber organının sunduğundan daha detaylı ondört sayfalık bir rapor hazırlamışlardı. Böylelikle, dört bir tarafa dağılmış gönüllüler, dünyanın en büyük ve en iyi finanse edilen teşebbüslerinden bile daha hızlı, akıcı ve inovatif projeler üretebildiklerini göstermiş, Wikipedia’nın potansiyel gücüne bir örnek vermiş oldular.

Anthony D.Williams & Don Tapscott – Vikinomi

Yukarıdaki açıklama kitlesel işbirliği ve internetin gücünü anımsamamız adına güzel bir örnek teşkil ediyor. İnternet, her kullanıcıya kendi medyasını oluşturabilme imkanı sağlıyor. Kendi kitlemizi oluşturmak ve onlara mekan ve zamandan bağımsız bir şekilde ulaşabilmek hiç bu kadar kolay olmamıştı.

Hangimiz eskisi gibi haberleri veya son gelişmeleri takip edebilmek için gazete alıyor, televizyonda haberleri bekliyor veya aylık dergileri takip ediyor? Ben, uzun zamandır bunların hiçbirini yapmıyorum. Aktif internet kullanıcılarının bir çoğununda bu alışkanlıklarının değiştiğine inanıyorum.Artık haberleri, gelişmeleri takip etmiyoruz, onlar bizim karşımıza çıkıyor! İstatistik kurumunun açıkladığı rakamlara göre gazete ve dergi satışları geçen seneye göre %20′ye yakın azalmış durumda. Bu rakam, internetin medyaya olan etkisini gözler önüne seriyor.

Kitlemizi oluşturmaktan söz ediyorduk, burada en büyük rolü Facebook ve bloglar alıyor. Bunlara ek olarak Youtube, Twitter, Friendfeed, Flickr gibi sosyal ağlar tamamlayıcı birer rol alıyorlar.

Bir blog sayfası oluşturup güncel tutarak her gün yüzlerce insana ulaşmak artık zor değil. Facebook’da ortalama 150 arkadaşımız bulunuyor ve bir şeyler paylaşmaya açlar. Twitter’da ortalama 80 takipçimiz bulunuyor ve aynı şekilde paylaşabilmek için bir şeyler arıyorlar. Youtube, dünyanın en büyük 2. arama motoru yüklenen her video kısa sürede onbinlerce insan tarafından izleniyor. Flickr dünyanın en büyük fotoğraf depolama alanlarından biri. Tüm bunlar bir araya gelince, kameralı telefon sahibi aktif bir internet kullanıcısı çok kısa sürede büyük kitlelere ulaşabilir hale gelmiş oluyor.

Artık gazeteler popüler blogların içeriklerinden, ürettiklerinden haber yapıyor. Televizyonlar sosyal ağları çılgınlar gibi tarayarak haber yakalamaya çalışıyor, yani son zamanlarda karşılaştığımız haberlerin bir çoğunu aslında kullanıcılar oluşturup paylaşıyor, haber olmasını sağlıyor. Daha ilginç olanı ise bunu dudak uçuklatan bütçeleri bulunan medya devlerine karşı yapıyor.

Artık “hepimiz medyayız” demek abartı olmaktan çıktı. Her kullanıcı kendi medyasını oluşturuyor ve ulaştığı kitleler hızla artıyor. Şu anda tek yapmamız gereken bu gücü daha yararlı bir şekilde kullanmanın yollarını bulmak.

Yıl: 2013 Yer: Taksim Gezi Parkı

– Gezi Parkı’nda olmak, çok ciddi polis  saldırısına maruz kalmak, gaz yemek hepsi bir yana orada gördüğümüz direniş şimdiye kadar gördüklerimizden çok farklıydı. Olaylar sırasında dünyanın hatta Türkiye’nin gözü tabi ki Taksim’de değildi. Herkes tabi ki olayları konuşmuyordu. Devrim, hükümet düşürme, istifa bekleme, isteklerin koşulsuz kabul edilmesi gibi şeylerin hayal olduğunu ben biliyorum, bu tür beklentilerin çok fazla olduğunu ama benim bu tür beklentilere girmediğimi açıkça söylemek istiyorum. Fakat şunu da söylemek gerekiyor ki lokal bir eylem kendi çapında bu kadar etki uyandırabiliyor ise 90 neslinin politikleşmesi, bu tür eylemlerin artması hiç beklenmedik şeylere neden olabilir. Bunu bilmek, ona göre hareket etmek gerekir. (Bknz. Direnbayan!)

– Güç kimin elindeyse, medya onun elindedir. Zaten gücü tam olarak ele geçirmiş olabilmek için medyaya hükmetmek gerekir. Bu güne kadar böyleydi, bundan sonra da böyle olacaktır. Bu nedenle “televizyonda gördüm, gazetede okudum”ları unutmamız gerekiyor. Farklı kanallardan ciddi araştırmalar yapmadan ilerlememek gerekiyor. İnternette yapılan araştırmalarda ise “doğru mu” sorusunu defalarca sormak gerekiyor. Yoksa içinde bulduğumuz bilgi kirliliğinde gerçek bilgiye ulaşmak pek mümkün olmayacaktır.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye yıllarca Doğu, Güneydoğu’yu bu kanallardan izledi, bu gazetelerden okudu. Oturup düşünmek lazım…

– Eylemlerde her zaman provokasyonlar olur. Bunu önlemek ne eylemi yapanlar için ne de polis için hiç zor değildir. Her iki tarafında ciddi anlamda sağdulu olması gerekir. Eylemciler, olayı provoke edenleri ifşa ederse, yalnız bırakırsa meydanda gördüğümüz gibi 3-5 kişi yüzlerce polisin karşısında kalır ve her şey gün yüzüne çıkar. (Bknz. Polis, polis ile çatıştı.)

– Polisimizin (!) ne kadar kin ve nefret dolu olduğunu gördük. Her ne olursa olsun o meydanda olduğu gibi bir saldırı yapılamaz, yapılmamalı. Karşıdakilerin insan olduğu unutulmamalı. “Emir böyle” diye söylense de bu orantısız güç kullanımında maalesef ki provokatör polislerin de çok fazla rolü var. Bunu da unutmamalıyız. (Bknz. Gaz atmayın astım hastaları var.)

– Haklı iken haksız duruma düşmemek için çok büyük bir çaba sarfetmek gerekiyor. Özellikle sinirlerin yıprandığı dönemlerde bu konu çok daha fazla önem kazanıyor. Hem eylemciler, hem de polisler için aynı şey geçerli. Herkesin dilinden düşürmediği “sağduyu” önemini burada bir daha gösteriyor. (Bknz. Sen Gelme Ulan Ayı!)

– Taksim Gezi Parkı olaylarına en büyük darbe olarak Kanyon’da günlerce uygulanan mahalle baskısını görüyorum. Her öğlen orada yemek yiyen, alışveriş yapan yüzlerce kişiyi rahatsız etmek, boykot amacıyla bazı mağazalardan kaldırmaya çalışmak hizmet ettiği “özgürlük” anlayışına aykırı ike bu insanları kimse engelleyemedi. Günlerce yaptılar ve sırf bu nedenle binlerce taraftar kaybetti Gezi Parkı. Keşke birileri Kanyon’da baskı yapan provokatörlere asıl amaçları anlatabilseydi. (Bknz. Kanyon’da mahalle baskısı)

– Siyaset konusunda çok uzun zaman önce yazdığım bir yazı vardı. Bu yazıyı 5 yıl önce yazmıştım ve hala hiç bir şey değişmediği için aynı şeyleri söyleyebiliyorum. Siyaset dediğiniz şey maalesef ki yalan dolan. Zamana ayak uydurmak, konjonktür neyi gerektiriyorsa o şekilde davranmaktır. “10 yıl önce şöyle demiştin, şimdi böyle diyorsun! Hani olmayacaktı. Tamam yapmayalım” gibi binlerce şey sayabilirsiniz. O sırada öyle söylenmesi gerektiği için söylenen sözlerden başka bir şey değildir. Bu nedenle o sözleri dikkate almak, tekrar tekrar gündeme getirmek muhtemelen o siyasetçiler için de bir anlam ifade etmeyecektir. Bunu bilerek hareket etmek çok daha sağlıklı olur. (Bknz. 10 Yıl önce Erdoğan)

– Odak dağıtmak, insanların ilgisini başka yönlere çekerek toplulukları dağıtmak çok uzun zamandır yapılan bir şey. Bu nedenle aynı görüşten bile olsa farklı siyasetçilerin farklı söylemlerinin olması, iyi polis, kötü polis oynamaları çok doğal şeyler. Bunlara kanmamak lazım. Unutulmamalıdır ki aynı görüşte olmasak bile her siyasetçi çok uzun yollar geçerek oralara gelmiştir ve gerçekten salak değildir. Kim bilir, Hülya Avşar veya Necati Şaşmaz’ın çağırılıp konuş(tur)ulmasının ana nedenlerinen biri de budur. Bakın herkes onları konuşuyor! (Bknz. Diren Türkçe, Ülkemizde Nazar var) (Bknz. Zıt kutuplar)

– Çok zıt kutuplardan insanlar bir araya toplanıyorsa, hele ki bu kişiler daha önce politika, siyaset konuşmayan, sevmeyen bir nesil ise öneticilerin, siyasilerin oturup tekrar tekrar düşünmesi gerektiğini gördük. 90 neslinin bu kadar beklenmedik olaylara karışması, herkesi şaşırttı ve şaşırtmaya devam ediyor. Hem eylem anlayışı, hem inatçılığı, hem büyüme tarzı, hem de eğitimi yani her şeyi daha önceki nesillerden farklı olan bu nesli anlamak ve ona göre hareket etmek için siyasetçilerin gerçekten çok çalışması gerekiyor. Bizi kazanmak hiç kolay olmayacak. (Bknz. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey şiddet dışı eylemler ve mizahtır.)

– Son olarak; 16 gün süren bir eylem, hem eylemcilere hem işgal edilen bölgeye hem de devlete ciddi zarar verir. Ama asıl unutulmaması gereken şey dış güçler. (Amerika’nın oyunu falan değil) 16 gün büyük bir kalabalık aynı yerde duruyorsa o alanda büyük bir provokasyonun olmaması için hiç bir neden yok. Herkesin çok sevdiği bir ülke olmadığımızı hepimiz biliyoruz. 16 günde dünyanın herhangi bir yerinde bulunan herhangi bir örgüt çok ciddi planlar hazırlayarak büyük zararlar verebilir. En korkutucu senaryo bu ve buna göre hareket edilmeli.

Umarım bu olaylar sona erdiğinde bir çok açıdan daha ilerde, daha iyi bir halde oluruz. Çünkü daha kötü olması herkese zarar verir…

“Geleneksel Sosyal Baskı” Out! “Dijital Sosyal Baskı” In!

Bir film veya dizi izlerken, yeni çıkan bir programı bir albümü değerlendirirken veya en basitinden “Kim Milyoner Olmak İster” gibi programları izlerken çevremizdeki insanlara yani ailemize ve arkadaşlarımıza düşüncelerimizi söylerdik. Onlarla beraber tartışırdık. Eleştirir gülüp geçerdik. Bundan karşı tarafın haberi bile olmazdı.

Şimdi devir değişti. Artık yeni bir albüm çıktığı zaman, film vizyona girdiği zaman veya aynı şekilde bir önceki akşam Kim Milyoner Olmak İster yayınlandığı zaman aynı muhabbetler, eleştiriler Twitter, Facebook gibi ağlar üzerinde yapılmaya başlandı. Önceleri çevremizde bulunan 4-5 kişiyi etkilerken, yorumlarını alırken artık bu ağlar sayesinde binlerce kişinin yorumlarını alabiliyor, okuyabiliyor katkı sağlayabiliyoruz. Hal böyle olunca artık karşı tarafta bu eleştirileri yorumları görmeye başlıyor, ona göre hareket ediyor.

Her zaman olduğu gibi, bazı konularda yine işin tadını kaçırmaya başlıyoruz. Eleştiri! Ülkemizde maalesef insanlar eleştiri yapmayı beceremiyorlar. Eleştiri yapmak isterken hakaret ediyorlar. Dün, Kim Milyoner Olmak İster programında bir Siyaset Bilimi öğrencisi bir genç normal şartlarda bilme ihtimali daha yüksek olan bir soruyu bilemedi ve bir miktar para ile elendi. O andan itibaren Twitter’da Türkiye’nin en popüler konularından üçü bu program ve soru oldu.

Popüler konularda yer almaları aslında güzel bir şey fakat o başlıklara tıklayıp yazılanları okuduğunuz zaman hayretler içinde kalıyorsunuz. O kadar ağır hakaretler yer alıyor ki inanamazsınız. Bu kişilere bu hakkı kim, ne zaman verdi bilinmiyor ama aslında yapılan şey çok büyük bir “sosyal baskı” oluşturmaya başlıyor. İlerleyen zamanlarda insanlar bu yarışmalara katılırken bir de işin bu boyutunu düşünmeye başlayacak, bu konu yarışmaların içerisine dahil olacak ve polemikler ciddi oranda artacak, tartışmalara dönüşecek.

Sosyal ağların şeffaflığını da düşününce çok yakın bir zamanda “Twitter’da (X) programı/yarışmacısı için yazdığı hakaretler yüzünden dövüldü/öldürüldü” haberlerini duymamamız için hiç bir neden yok. Sosyal ağlar ve televizyon daha fazla entegre olacak, bu entegrasyon arttıkça bu hakaretlerde artacak çünkü şu anda internet kullanımında en büyük yeri kaplayan 13-19 yaş arası gençler maalesef ki bilinçli internet kullanıcıları değiller.

Geçmişte çokça sözü edilen ve artık “geleneksel sosyal baskı” olarak adlandırdığım konu “dijital sosyal baskı” olarak hayatımızda yer almaya devam edecek gibi. Umarım bu konu çok uzun süre devam etmez.

Encyclopedia Britannica Artık Sadece Dijital!

Encyclopædia Britannica, dünyanın en uzun süredir yayınlanan İngilizce genel kültür ansiklopedisi. Eğitimli yetişkin kullanıcıları hedef alan bir ansiklopedidir. İlk baskısı 1768’de İskoçya’nın Edinburgh şehrinde basılmıştır. 19 sürekli editör ve 4000 katılımcı yazar tarafından hazırlanır.Encyclopædia Britannica özel bir şirketin ürünüdür. Geniş bir kesim tarafından dünyanın en gelişmiş akademik ansiklopedisi kabul edilir. Kaynak

Bu denli büyük, eğitimli kişilerin olduğu hemen hemen her ailenin evine girmeyi başaran yılların efsane ansiklopedi artık basılı olarak yer almayacağını yakın zamanda duyurdu.

En son basılan 12.000 adet ansiklopedinin sadece 8.000 adedi satılabildi. 1990 yılında 120.000 adet satılan bir kaynaktan söz ettiğimizi de belirtmek gerekiyor.

Artık sadece dijital olarak yayın hayatını sürdürecek olan bu kaynak aslında teknolojiye yenik düşmüş gibi görünsede bu potansiyeli kullanarak yine eski popülerliğine kavuşabilir.

Asıl önemli olan ise bu denli büyük bir kaynağında artık dijital dünyanın büyüklüğünü kabullenmesi acaba diğer basılı kaynaklarda nasıl bir etki uyandıracak. Onlar da oturup bu konuda bir daha düşünecekler mi? Yoksa hala dijital dünyayı küçük görüp, gelece yönelik çalışmalar yapmayacaklar mı? Bu soruların cevabı basım sektörü adına çok önemli olduğu için bir daha oturup düşünülmeli diye düşünüyorum.

Bununla beraber yakın zamanda app store de yerini alan, Timaş yayın evinin ürünü olan iKitap girişiminin ne kadar yerinde bir karar olduğunu görüyoruz. Umarım bu tür girişimler hızla artar ve artık kitap dünyası yeniden şekillenir. Kim bilir, teknolojiye çok meraklı milletimiz belki de bu sayede daha fazla okumaya başlar.

Bir Silgi Bir Kalem – Sosyal Sorumluluk Projesi

Türkiye genç nüfus yoğunluğuyla eğitime kaynak yetiştirmeye çalışıyor. Sadece orta öğretimde 3,5 milyon öğrencinin okuduğu bir eğitim sisteminde okulların çeşitli ihtiyaçlarını gidermek deher geçen gün zorlaşıyor. Bu gerçekten hareket eden ve sivil bir inisiyatif olan LADDER (LiderAdaylarını Destekleme Derneği), bazı ihtiyaçlarını karşılayamayan ilk ve orta öğretim kurumlarına ulaşmak ve okul yetkililerinin aktardıkları eksikleri karşılama hedefiyle dijital bir platformu hayata geçirdi. “Aydınlık yarınlar için Bir Silgi Bir Kalem” mottosu ile faaliyete geçen dijital platform(www.birsilgibirkalem.org), Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayını almayı başardı.

Tamamen sivil toplum girişimi olarak gerçekleştirilen bu çalışmada, proje ekibi, doğrudan herhangi nakti veya ayni bağışı kabul etmiyor. “Bir Silgi Bir Kalem” platformu, doğrudan Türkiye’deki tüm okullarla bağışçılar arasında dijital bir köprü oluşturuyor. Okullar, www.birsilgibirkalem.org ‘da ihtiyaçlarını doğrudan duyurabiliyor. Bu platformda isteyen kişi ve kurumlar, okulların yetkili olarak belirlediği öğretmenlerin taleplerini karşılayarak sayısız çocuğun yüzünü güldürebiliyor. Okumaya devam et “Bir Silgi Bir Kalem – Sosyal Sorumluluk Projesi”

İnci Sözlük Facebook’a Ne Yaptı?

İnci Sözlük, bir grup kanı kaynayan gencin bir araya gelmesiyle oluştuğunu düşündüğüm klasik sözlüklerin dışında, daha çok küfür odaklı bir sözlük sitesi. Bu gençlerin bana göre en önemli özelliği ise toplu halde iyi hareket edebilmeleri.

Bu kısa açıklamadan sonra dün Facebook’da her yerde içinde bolca “İnci” geçen küfür ve hakaret içeren yazılar vardı ona gelecek olursam İnci Sözlük dün Facebook’a saldırdı. Ama bu bildiğimiz hack saldırılarından değildi. Bu saldırı Facebook’un çevirilerine yapılan bir saldırıydı.

Normalde Facebook dil çevirilerini kendisi yapmıyor kullanıcıların yaptığı çevirilerin yine kullanıcıların oylarına güvenerek yayına alıyor. Yani “News feed” yazan alan için “Haber kaynağı” önerisi girilmiş ve bu öneri çok kişi tarafından onaylandığı için bu şekilde yayına alınmış. Bu çeviri konusunun (+18) farkına varan inci kullanıcıları hemen harekete geçip bu çevirilerin tabiri caizse anasını ağlattılar.

Bir çok arkadaşım, akrabam arayıp profillerinin hacklendiğini söylüyor ve ne yapacaklarını bilmiyordu. Tabi durumu anlatınca biraz rahatladılar o ayrı. Yani olay bir hack değildi, sadece internetin nimetlerinden faydalandılar ve bunu kötüye kullandılar.

İnci Sözlüğün bu tarz şeyleri yapma amacı ne bilmiyorum ama gerçekten ellerindeki bu kitleyi böyle çocukça şeyler yapmak yerine daha efektif kullanabileceklerinin farkına varmaları lazım. Yani Tv programlarına telefonla saldırarak, sitelerin açıklarını ve ya imkanlarını kullanarak küfürler yağdırmanın bir “tepki” göstergesi olduğunu sanmıyorum.

Buradan İnci’ye bir öneri sunmak istiyorum. Elinizdeki bu kitleyi belli konulara “tepki” oluşturabilecek şekilde kullanmalısınız. Böylece bir amacınız olur ve bir işe yaramış olursunuz. Böylece çevrenizde çok daha fazla destek alır, daha güzel işler yapabilirsiniz. Yine kendi tarzınızla yapın ama lütfen bir amacı olsun.

Aşk-ı Memnu Bitti ama ne bitti!

Bu gece (24.05.2010) Türk televizyon tarihine hatta dünya televizyon tarihine adını final bölümü (Veda) ile yazdıran Aşk-ı Memnu dizisi bitti. Dizinin bittiğine bir çok kişi üzülse bile sevinenlerin sayısı da bir hayli fazlaydı. (En başında ben geliyorum) Bu dizinin tek bölümünü bile izlemedim (final bölümünü friendfeed sağ olsun anlık paylaştı (: ), kitabını okumadım ve artık adını bile duymak istemiyorum.

Dizi bitti, sevindik ama dizinin yankıları dizinin bitmesi ile beraber katlanarak arttı. Türk kullanıcıların paylaşımları twitter da “aşk ı memnu” kelimesinin trend konulara girmesini sağladı. Bunun olması için gerçekten çok fazla twit gerekiyor. Bu da yetmezmiş gibi Dünya Kupası falan dinlemeden Aşk-ı Memnu dizisi twitter Trend konularında ilk sıraya yükseldi ve Türkiye dışında da olağan üstü ilgi çekmeye başladı.

Bu başarı mıdır bilinmez ama tüm dünyada gerçekten büyük yankı uyandırdığı kesin.

Benim gözlemlerime göre Twitter’da içinde “aşk ı memnu” geçen saniyede 10-20 twit yazılıyordu. Bunun yanında retweet sayısı da çok fazlaydı özellikle ingilizce yazılan twitlerin bazılarının retweet sayısı 100’den fazlaydı.

Yani, Türkçe olmasa da şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Türk internet kullanıcıları artı twitter’ı keşfetti. Artık sosyal medya daha güçlü! (:

Yukarıdaki şeylerin çoğunu yazmayacaktım aslında, çünkü aşağıdaki resimler her şeyi anlatıyor bence…

Facebook Babanın mı? Bence Hayır!

Yakın çevreme sürekli internet dünyasında paylaştıklarına dikkat etmeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Çünkü ‘sanal dünya’ diye herkes önüne geleni paylaşıyor, paylaşılanlar ile ilgili düşüncelerini yazabiliyor.

Arkadaşlar gerçek dünya da nasıl her düşündüğümüzü söyleyemiyorsak bu sanal dünyada da böyledir, böyle olmak zorundadır. Git gide sanallaşan dünyada neler yaptığımız, nasıl yaptığımız, ne zaman yaptığımız, nerede yaptığımız her şey kayıt altına alınıyor. Bu kayıt bildiğiniz kayıtlardan farklı kayıtlar. Yani ne kadar ‘gizli’ olarak yaptığınızı düşünseniz bile aslında yaptıklarınız yetkili mercilerin çok rahat ulaşabileceği bir şekilde tutuluyor.

Yani demek istediğim sizi sadece arkadaşlarınız takip etmiyor! Bunun farkına varın ve ona göre hareket edin.

Başlıkta Facebook üzerinden hareket ettim çünkü ülkemizde en çok kullanılan sosyal ağ, herkesin paylaşımlar yaptığı ağ burası. Bu yazıyı yazmama neden olan konular da burada gelişti. Facebook kimsenin babasının malı değil, bu yüzden kimsenin her şeyi yazmaya hakkı yok. Aslında herkesin her şeyi yazmaya hakkı var ama bu yazdıklarının başına neler getirebileceğini bir çok kişi bilmediği ve hesaba katmadığı için kimsenin istemeyeceği türden sorunlar oluşabiliyor.

Tekrar ediyorum, lütfen paylaştıklarınıza dikkat edin, paylaştıklarınızı sadece arkadaşlarınız görmüyor!

Bu yazıyı yazmama neden olan konu ise bir tutuklama haberi. Atatürk’e hakaret içeren fotoğrafı Facebook’da  yayınlayan 2 kişi 23 Nisan 2010 günü tutuklanarak ceza evine gönderildiler. Haberin devamını okuyabilirsiniz fakat anlatmak istediğim kalın yazılmış cümle ile gayet net anlaşılıyor.

Buna benzer bir çok olay yaşanıyor ve yaşanmaya da devam edecektir. Bir de komik bir olayı örnek vermek istiyorum. Haber kısaca şöyle: “Dünyanın en popüler sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta Akif Korkmaz adlı kullanıcının kendisine hakaret ettiğini iddia eden Avukat Nilgün Tuğba Aydemir, Korkmaz’ın gazeteye ilan verip kendisinden özür dilemesini sağladı.

Polis karakollarında bilişim suçlarına yönelik ekipler hızla artıyor ve yapılan şikayetlere de yaptırımlar hızla gelebiliyor. Bu konuda da çok bilgisiz olduğumuz için her şeyi göz ardı edebiliyoruz. İnternet kullanıcılarının  bu tarz konularda da araştırmalar yapması ve bunları da “facebook” da paylaşması lazım… (: