Kayıp bir nesil mi geliyor?

Lütfen bu yazıdan önce aşağıdaki yazıları okumak için bir kaç dakikanızı ayırın. Hepsini okursanız çok daha anlamlı olacağını düşünüyorum:

Facebook Babanın mı? Bence Hayır! – 2010 yılında yazdım.

Bilinçli Medya Okur Yazarlığı! – 2012 yılında yazdım.

Gençleri Bilinçlendirelim – 2012 yılında yaşanan bir olay.

Bu başlığı atmama neden olan şey, küçük kardeşimin (yaş:9) eline telefonu her aldığında ilginç şeyler çekmeye çalışması ve internette gördüğü özellikle de Youtube’da karşılaştığı videolardaki gibi hareketler sergilemeye başlamasıydı.

Yazıya henüz başlamadan önce gördüğüm bir başka video ise söylemek istediklerimi 14 saniyelik videoda özetledi diyebilirim.

https://www.youtube.com/watch?v=j6KWrEM3Lsg

Bu genç arkadaşımız üzerinden şu kayıp nesil konusuna biraz bakalım. Videoda çok önemli bir kaç nokta var:

1- Youtube’da kanal sahibi olan kişiler gibi bir açılış yapıyor.

2- Kendini aynadan çekmeye çalışıyor. Muhtemelen bir büyüğünün telefonu ve kimsenin o anda ondan haberi yok.

3- Videonun sonunda hiç arkadaşı olmadığını söylüyor.

4- Her şeyden önemlisi ise bu video kaydını bir büyüğü görüyor ve bunu sanki komik/eğlenceli bir şeymiş gibi Youtube’a yükleyerek paylaşıyor.

Kendimi bildim bileli bir nesil bir diğeri için ve genelde kendinden sonraki nesil için “kayıp nesil” demekten kendini alamıyor. Ama acaba bu “kayıp nesil” 2005 yılından sonra doğmuş kişiler olabilir mi? Yani şu anda 10-10 yaşında olanlar. Neden bu kişiler diyecek olursanız bence (tamamen gözlem) 2005 yılı Türkiye’de internet ve bilgisayarın evlerde en tavan yaptığı dönem. O dönemlerde artık internet hızları kayda değer bir seviyeye ulaşmıştı ve internet kafeler en popüler dönemlerini yaşıyordu.

Durum böyle olunca 90’lar ve kısmen 2000’lerin başında çocuk olan nesil hem internetsiz (her istediğinde elinin altında değil) hem de internetli dönemi (günümüzü) yaşadılar. Başka bir deyişle hem dışarıda doyasıya oynadılar hem de internet başında çılgınlar gibi zaman geçirdiler ve geçirmeye devam ediyorlar. İçerik ve erişebilirlik anlamında da 2005’li yıllar henüz günümüz kadar rahat değildi doğal olarak.

Biz internet kullanmaya başladığımız gençlik dönemimizde hem içerik azlığı hem de erişim kısıtları yüzünden tamamen “internet nesli” olamadık. Örneğin ben “blogunu oluştur” yazısı ise 2004 yılında blog dünyasına atıldığımda hayatımın internet olacağını hayal bile edemiyordum, farklı bir şeyler de olabilirdi.

Günümüz gençleri ise internete diledikleri gibi erişebiliyorlar ve kendi cihazları yoksa bile başkalarının cihazlarını kullanarak her anlarını ekran karşısında geçirebiliyorlar. Online olarak sürekli uğraşacak bir şeyler bulabildikleri için de dış dünyadan soyutlanıyorlar çünkü doğduklarından beri her sıkıldıklarında, ağladıklarında ellerine bir ekran tutuşturuldu ve bu şekilde vakit geçirmeyi öğrendiler.

Ama asıl problem, onları bu şekilde yetiştiren veya kendilerince yetiştirmek zorunda kalan ebeveynlerin de teknolojiyi kullanan ama “teknoloji cahili” diyebileceğimiz bir gruba dahil olmaları. Bunu bir hakaret olarak algılamayın, aktif olarak internet kullanan herkes maalesef “bilinçli internet kullanıcısı” olmuyor. Hele ki teknoloji faydalı kulanma konusunda bilgi sahibi hiç olamıyor. Bu nedenle çocukları büyürken onların tamamen kontrolünden çıkmış bir şekilde internete erişerek büyüyorlar ve hem onlardan hem de arkadaş çevrelerinden kopuyorlar.

Bu konuda düşüncelerimi saatlerce yazsam bitiremem, bitirsem de okunmayacağı için kısa kesip nasıl olması gerektiği konusunda bir şeyler sıralayacağım:

1- Çocuklarınızın herhangi bir ekran karşısında geçirdikleri zamanı mutlaka kısıtlayın ve onları dışarı yönlendirin. (Dışarının güvenli olmadığını maalesef biliyorum ama burada çözüm size kalmış.)

2- Ekran başında geçirdikleri zamanda neler yaptıklarını mutlaka ama mutlaka kontrol edin. Neler izliyorlar, neler oynuyorlar, nerelere neler yazıyorlar? Onlar gibi hareket ederek nelerle karşılaştıklarını inceleyin. Youtube’da oyun videoları altındaki yorumları okuyarak başlayabilirsiniz.

3- Sosyal ağlarda hesap açmalarını engelleyin. Engelleyemiyorsanız da bir şekilde kontrol edin. Bu konu özellikle sapıklar özelinde çok önemli.

4- Evinizde bulunan adsl hattınızın aile filtresini mutlaka oluşturun. Bilen birinden destek alarak erişimde nasıl kısıtlamalar yapabileceğinizi öğrenin, uygulayın. (Youtube’u çocuklarınız kadar kullanırsanız öğrenirsiniz.)

5- Teknoloji ve internet kaçabileceğiniz bir şey değil. Lütfen ayak uydurun ve çocuklarınızın güvenliği için önce siz bilinçlenin, sonra onları bilinçlendirin.

Eğer bunları yapmazsanız çocuklarınız biraz daha büyüdüğü zaman karşılaşabilecekleri tehlikelerden habersiz bir hayatınız olur. Onlar tehlikedeyken, siz muhtemelen Facebook’da, Instagram’da bir şeyleri “beğeniyor” olursunuz.

Facebook Factory! Yeni Nesil Fabrikalar Böyle Mi Olacak?

Az önce Sosyalmedya.co’da Facebook HQ ile ilgili bir yazı yayınlandı. Facebook’un 40 dönümlük arazi üzerine kurulmuş olan yeni ofisi tüm araziyi dolaşan, tamamen açık ofis şeklinde tasarlanmış ve yaklaşık 2.800 kişinin bir arada çalışabileceği bir alan olmuş.

Şimdi ilk bakışta ofisin yeri, manzarası, eğlencelik cihazlar barındırması, rengarenk olması çok hoş görünebilir ama maket videosu ve halihazırda çalışanlar içerdeyken çekilen videosunu gördüğümde ben korktum.

Facebook ofisinin maket halinin videosu (Çalışma masalarına dikkat)

View this post on Instagram

#mpk20

A post shared by Lu Wang (@luwang) on

Bir de çalışanların içerde çalışırken çekilen videosuna bakın.

View this post on Instagram

New office 🙂

A post shared by Andy Huang (@andrewjhuang) on

İnternet dünyasında “open office” kültürü çok yaygın ve sevilen bir kültür buna diyecek bir şey yok fakat Facebook bunu biraz abartmış. Benim bu çalışma ortamını gördüğümde aklıma gelen ilk şey aşağıdaki görsel oldu.

1- Open office demek 2.800 kişi ile bi arada çalışmak demek olmamalı.

2- İnternet dünyasında şirketler tekelleştikçe fabrikasyon bir sisteme geçiş gerçekleştiği konusunda birilerinin bir şeyler yapması gerekiyor. Facebook’un dışardan çalışan moderasyon ekiplerinin çalışma şartlarını bir inceleyin isterseniz.

3- Alanında iyi olan kişilerin çok önemli kriterlerle elendikten sonra işe girebildiği bu şirketler bana göre geleceğin “Çin fabrikalarından” bir farkı kalmayacak gibi.

4- Kol gücünü robotlar aldıkça beyin gücü fabrika konseptine geçiyor gibi. Facebook=WalMart olacaksa eğer bu ofis de Çin’deki fabrikalardan biri oluyor.

5- Bu sadece bir gözlem. Bir internet emekçisi olarak böyle bir ortamda şirketin adı “Facebook” olduğu için çalışmak istemezdim. Bu konuyla ilgili Facebook çalışanlarını dinlemek lazım. Acaba ne düşünüyorlar?

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Böyle bir ofiste çalışmak ister miydiniz?

Youtube’da Her Şey İçin “Her Şey” Var – Öğrenmek İsteyene!

Konu Youtube olunca herkesin benden duyduğu bir şey var; “Youtube, dünyanın en büyük 2. arama motorudur!” Hal böyle olunca biraz düşünmek gerekiyor, neden en büyük arama motoru Google? Çünkü aradığımız her şeye doğru aramalar ile ulaşabiliyoruz. Youtube’da da aynı şekilde, doğru aramalar sonucunda neredeyse her konuda içeriğe ulaşabiliyorsunuz.

Son 5 yıldır ülkemizde video içerik üretimi hızla artıyor. Her ne kadar içerik üretiminde çok geride olsak da zamanla artacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Şu anda dünyada en hızlı yükselen video içerik trendi “how to” videoları. “Nasıl yapılır” konulu videolar sayesinde bir çok konuda bilgi sahibi olabiliyor hatta belli konularda uzmanlaşma yolunda bile ilerleyebiliyorsunuz.

Yemek tariflerinden, ilüzyon numaraları, mekanik ürün yapmak, elektronik düzenekler, oyuncular için bölüm geçmeler, taktikler ve hatta bomba yapımına kadar her şey var. Listeyi dilediğiniz kadar uzatabilirsiniz.

Youtube’da her şey hakkında “her şey” olması güzel, insanlık için genellikle fayda sağlar ama ya bu içerikleri sizden önce robotlar kullanırsa? O zaman ne olur hiç düşündünüz mü?

İlk bakışta çok mantıklı gelmese de ABD’li ve Avutsuralyalı araştırmacılar robotların Youtube üzerinden bir şeyler öğrenebilmesini sağlayan bir sistem geliştirdi ve şu anda basit işlemler için bile olsa kullanıyor. Yapay zeka konusu üzerinde çalışmalar yapan bilim insanları bu yöntem sayesinde robotların Youtube videolarını izleyerek kendilerini geliştirebilmelerini amaçlıyor. Şu anda, basit bir tabir ile, videolar robotların biraz daha anlayabileceği bir formata getiriliyor ve bu format sayesinde öğrenebilme kabiliyetleri artıyor. Teknoloji durur mu hiç, gelişmeye devam eder ve artık herhangi bir ara işleme gerek kalmadan Youtube üzerinden direkt izleme yapılarak anlayabilecekleri formata gelirler. Hazır bir çok şey öğreniyorlar, akıllı sistemler sayesinde bir de yorumlayabilirler ise o zaman vay halimize.

Bu ne anlama geliyor? Beraber hayal edelim.

– Robotlar, yemek videoları izleyerek iyi birer aşçı olabilir

– Düzenli, sistematik işler için zaten kullanılan robotik sistemler hala insanların yaptığı düzenli işler için daha fazla kullanılabilir (evet, robotlar işinizi elinizden alacak, acele edin.)

– Öğretmenlik (daha doğrusu bir şeyler öğretmek), garsonluk, muhasebe, inşaat işçiliği, mekanik işçilik, maden işçiliği, silah kullanmayı bilen askerler, kahve aldığınız baristalar, polisler… kalır mı dersiniz?

Not: Robotlardan önce siz öğrenin. Youtube ve internetteki bir çok farklı nimetten faydalanmanız için geç değil.

Bu listeyi çoğaltmak için araştırma yaparken Twitter’da paylaşılan bir video ile aslında çok da fazla bir şey yazmama gerek kalmadığını gördüm. Çoğu zaman olduğu gibi birileri çok daha iyi bir şekilde hazırlamış. Mutlaka izleyin.

Videoyu izlediyseniz tedirginliğiniz bir kat daha artmış olmalı. Görünmeyen bir şekilde olsa da robotlar şu anda otomasyon sistemlerinde hayatımızın büyük bir bölümünü kolaylaştırıyor. Kendini geliştirebilen, öğrenen robotları ise ilk çıkan cep telefonları, ilk bilgisayarlar, internetin ilk zamanları, devasa büyüklükteki az hafızalı harici bellekler gibi düşünebilirsiniz. Çok uzak değil, sadece 30 yıl önce kişisel bilgisayarlar diye bir şey hayatımızda yoktu ve bilgisayar teknolojisi çok pahalıydı. 20 yıl önce internet erişimi olan kişi sayısı ise şimdiki zamana göre neredeyse 3-5 kişiyle sınırlıydı ama şu anda hayatımızın vazgeçilmezleri ve bu gelişmeler sadece 20 yıl içerisinde oldu.

Hayal edin, 5 yıl sonra doğacak olan çocuğunuz 20 yaşına geldiği zaman, yani bundan sadece 25 yıl sonra çocuğunuz ne iş yapıyor olacak? Bugün gördüğünüz işlerin çoğunu yapan robotlar evlerimize kadar girmiş olacak ve buna şaşırmaya bile vaktiniz olmayacak.

iRobot filmini izlemediyseniz hemen açın izleyin. 2004 yapımı bu film aslında bize biraz abartılı bir şekilde (umarım öyledir) geleceğin bir önizlemesini yapıyor diyebiliriz. Belki de onu izledikten sonra “Her” filmini de izlemelisiniz. Hatta hemen ardından Black Mirror serisini izlemeye başlayabilirsiniz.

Son zamanlarda 3 boyutlu yazıcılar, Google’nin Boston Dynamics’i satın alması, Nasa’nın 10 yıl önce yola çıkardığı uzay aracının ulaşması, yine ESA’nın uydusuna gönderdiği (ışınladığı) cisimlerin basılması ve şimdi de Youtube’dan öğrenen robotlar gibi inanılmaz, tarihi değiştirebilecek hareketleri görüyoruz. Bir kaç yıl öncesinde hayal gibi olan şeyler artık gerçek ve gelişmeye devam ediyor.

Robot teknolojisi ve hayatımızın geri kalanı ile ilgili tedirgin olmak yerine ayak uydurup, geleceğe umutla bakmak ve eğer istiyorsanız çocuklarınız/torunlarınız için zamanı yakalamanız yapabileceğiniz en güzel şey olacaktır.

Geleceğe endişeli değil de umut dolu gözlerle bakmak için araştırın, okuyun, takip edin, paylaşın…

Ayak Uydur, Ayakta Kal!

netflix-feet-up

Gelişmelere karşı direnmek veya kayıtsız kalmak herkes için oldukça kötü sonuçlar doğuran bir eylemdir. Şahıs, şirket veya devlet olmanız hiç bir anlam ifade etmiyor. Tabiri caiz ise gelişmelere karşı direniyorsanız kaybedenlerdensiniz.

Kişi olarak direndiğiniz zaman, bireysel gelişiminiz durur ve hatta gerilemeye başlar. Gerileme nedeni de zamanla doğru bildiğiniz şeylerin bile bazı gelişmeler karşısında değişebileceğindendir. Yani durduğunuz yerde (en sevdiğimiz şey) gerilersiniz. Ne kadar harika değil mi?

Şirket olarak direndiğinizde gelişmeler artık birilerini rahatsız etmeye başlar. Gelişmelere karşı direnerek iş yapmaya çalışmak size zaman kaybının yanında artık büyük bir eksi olarak döner. Çalışanlarınız huzursuz ve mutsuz olur. Yaptığınız iş belki çoktan şekil değiştirmiştir, gelişmeler farklı ihtiyaçlara neden olmuştur ama siz hala yerinizde sayıyorsunuzdur. Tahmin ettiğiniz gibi bu durum sizin sonunuz anlamına geliyor. (Nokia?)

Plak şirketleri radyolara karşı ne kadar direndi?

Yaşımdan dolayı plak dünyasında yaşamadım ama her dönemin olduğu gibi o döneminde teknolojik gelişmeleri vardı. Radyo! Radyo yayınları başladığı dönemlerde acaba plak şirketleri satışlarında meydana gelen düşüşten dolayı radyocuları suçladı mı? Onları egale edebilmek için çabaladı mı? Yoksa radyoyu güzel bir dağıtım kanalı olarak görüp oradan da para kazanmaya mı çalıştılar? Bu konuda net bir bilgi bulamadım ama tahminimce sürece ayak uydurdular.

İhtiyaçlar değişti ve plaklar tek başına bu ihtiyaçları karşılamaya yetmeyince artık devir değişti ve kasetler ve hemen ardından CD’ler çıktı ve sonrası hepimizin bildiği gibi iTunes, Spotify vs…

Konuyu asıl getirmek istediğim nokta tabi ki internet dünyası ve bu dünyaya karşı uzun yıllar verilmiş anlamsız savaşlar. Müzik dünyası neden interneti bir dağıtım kanalı olarak görmek yerine savaştı? Harcanan onca savaş sonucu iTunes ve Spotify gibi hizmetler müzik dünyasını istemese de dijitalleştirdi ve şu anda herkes memnun. İnternet gibi bir gelişmeyi faydaya çevirmek yerine direnmek tabi ki müzik endüstrisine büyük kayıplara neden oldu.

Televizyon dünyası (sinema, dizi bir arada düşünelim) için de durum pek farklı olmadı. İnterneti alternatif bir dağıtım kanalı olarak kullanmadılar ve sonuç Netflix. Netflix ve benzeri platformlar şu anda televizyon kanallarının izlenme sayılarını düşürmekle kalmıyor DVD satışlarını yerlere indiriyor. Artık sadece internet için yapılan diziler takip edilmeye başlanıyor ve tabi televizyonda yayınlanan diziler de çoğunlukla internetten takip ediliyor. Dizi firmalarını Youtube üzerinden kazandıkları paralar için Google’da basit bir arama yapmanız yeterli.

Gazetelerin içler acısı durumunu artık konuşmaya bile gerek yok. Sadece tıklatma odaklı galeriler, ve otomatik sayfa yenilemerinden başka bir şey değiller. Bunun yerine zamanında ve tabi ki kaliteli iyi işler yaparak online dünyada da “gazete” olarak kalabilirlerdi.

Şirketler, sosyal medyada yer almamak için ne kadar direndi ve ne kadar geç kaldı hepimiz yakından takip ettik. Sonucu her zamanki gibi yeniliğe ayak uydurmakla sonuçlandı.

Sonuç olarak yeniliklere karşı direnmemeyi bunun yerine en hızlı şekilde adapte olmayı öğrenmemiz ve başarmamız gerekiyor. Bunu en iyi şekilde yapanlar ayakta kalacaktır, yapamayanlar ise 3. sayfa haberleri gibi bir haber ile uğurlanmaya mahkumdur.

Peki 2015 ve sonrası yenilikler hakkında neler yapıyorsunuz? Takip ediyor musunuz?

[Fikir/Proje Önerisi] Big Data Kullanın, Neler Popüler Gösterin!

google-trendsBig Data (Büyük Veri) konusu herkesin gündeminde. Her şey daha fazla data toplamak üzerine kurgulanıyorken tabi ki bu dataların anlamlandırılması da gündeme gelmeliydi. Öyle de oldu, herkes data anlamlandırmak (data mining) üzerine çalışmalar yapıyor ve bu çalışmalar son kullanıcıya fayda sağlayacak hale getiriliyor.

Örneğin, market alışverişlerinizde sık kullandığınız sadakat kartı sizin hakkınızda tahmin ettiğinizden daha fazla bilgi sahibi oluyor. Elde ettiği bu bilgiler sayesinde geleceğiniz hakkında yorum bile yapabiliyor. İşte tam da bunların olabilmesi ve size fayda sağlayabilmesi için elindeki bu verileri anlamlandırması gerekiyor, henüz yapan firma sayısı 1 elin parmaklarını geçmese bile bir gün bu sadakat kartları size çok fayda sağlayabilir (tabi asıl fayda markaya).

Benim bu yazıyı yazma nedenim tabi ki CRM, sadakat programları veya data mining değil. Türkiye’de bir kaç firmanın elinde olduğunu bildiğim büyük sosyal veriyi kullanarak bir proje geliştirmeleri konusunda öneride bulunmak. Bu projeyi ben de yapmak isterdim fakat böyle bir dataya ulaşmak benim açımdan kısa vadede çok zor olduğu için hali hazırda yapabilecek firmalara önermek çok daha kolay geldi. Belki birileri yapar da bende bu projeden faydalanabilirm. (:

Şu anda popüler neler var?

Sosyal ağ kullanıcı sayıları hız kesmeden artıyor, Türkiye ve dünyada büyüme en az 3-5 yıl daha sürecektir, bunu da göz önüne alacak olursak henüz potansiyel çok fazla. Türkiye özelinde konuşacak olursak yaklaşık 30 milyon internet kullanıcısı var. Çok büyük bir bölümü sadece “tüketici” olduğu için herhangi bir konu çok hızlı popüler olabiliyor ve tabi aynı hızla popülerliği sönebiliyor. Hatta öyle ki bir kaç yıl arayla aynı konular tekrar tekrar popülerleşebiliyor.

İhtiyacımız da tam olarak burada ortaya çıkıyor. Artık o kadar hızlı tüketiyoruz ki bir yerden sonra ipin ucu kaçıyor ve takip edemez hale geliyoruz. Elinde büyük data bulunduran, sosyal ağları ve genel olarak interneti takip eden firmalar işte burada bir servis sunarak bu takibi çok daha kolay hale getirebilir.

Her platform kendi “popüler konular”ını belirler ama hepsi tekil olarak çalıştığı için genel olarak internetin popüler konularını takip etmek biraz sıkıntılı olabiliyor. Twitter’da Trending Topic, Google’da Trends vs takip etmek zor olabiliyor. Bunun önüne geçmek için sosyal medyayı takip eden firmalar kelime ve url bazlı analizler yaparak genel olarak ülke gündeminin neyle meşgul olduğunu tespit edebilir, bu popüler konunun ne zaman doğduğuna, ne zaman en popüler zamanını yaşadığına ve ne zaman söndüğüne dair çok net bilgiler paylaşabilirler. Bu paylaşımları da metin, video ve fotoğraf paylaşımları olarak 3 farklı başlıkta sunabilirler.

patek philippe arama sonuclari

Bir internet sitesi!

www.bunumutlakagormelisin.com projemizin yayınlanacağı internet sitesi olsun. Bu siteye giren kullanıcılar, o anda internet dünyasının en popüler konularını görsün. En çok paylaşılan aforizma, espri, youtube videosu, vine videosu her neyse bunu bir listeleme mantığıyla takip edebilsin ve gündem değiştikçe bu konular aşağı doğru düşerek popülerliğini yitirsin. Tıpkı bir listeleme sitesi gibi fakat bu sitenin farkı birinin liste yapması değil büyük datanın anlamlandırılarak otomatik bir liste çıkarması. En popüler konuların detaylarına girerek, hangi tarihten beri insanlar konuşuyor, ne zaman patlama yapmış görebilsek, aktif sosyal medya kullanıcılarının hızına yetişemeyen kişilere “old” diye yorum yapma zevkini daha keyifli hale getirecek bir site olsa hoş olmaz mıydı?

Aktif kullanıcı olabilirsiniz ama gündemi sadece kendi çevreniz kadar takip edebilirsiniz. Çevreniz ne ise, sizin gündeminiz de ondan ibaret olur. Bu site ise sizin gerçek gündeme de uzak kalmanızı engellemiş olur ve bu sistemin bağımlısı olursunuz. Sizi bilmem ama benim her gün takip edeceğim siteler arasına gireceği kesin.

Bunu yapmak ne kadar mümkün?

Twitter’dan atılan tüm tweet’lere erişebiliyor, hatta bu tweet’ler arasında yazdığım gibi analizler yapabiliyorsunuz. Bu nedenle sisteminize Twitter’ı dahil etmek çok problem değil. Youtube’un verdiği linkler belli, sisteminize dahil ettiğiniz sosyal ağlarda link bazlı analiz yaparsanız en çok paylaşılan linkleri de almış olursunuz. Buradan da Youtube’da en popüler videoları takibe alabilirsiniz. Facebook bu konuda en problemli mecra, maalesef API yeterli veriye erişmenize izin vermiyor, burada da belki kullanıcıların kendi profillerine erişim izni alarak bir reel kullanıcı veritabanı oluşturabilir, aldığınız erişimler sayesinde popüler gündemi kısmen belirleyebilirsiniz. Instagram ve vine’da hashtag bazlı analizlerle güzel veriler elde edebilirsiniz. Bunların tamamının aldıktan sonra tek yapmanız gereken hepsinden elde ettiğiniz verileri bir algoritmayla puanlandırmak ve bir liste oluşturmak. (Söylemesi kadar yapması kolay değil tabi.) Ama sosyal medyayı takip ettiğini söyleyen sistemler için bu tür analizler yapmak oldukça önemli. (Mashable, kendi yazıları için bunu kısmen yapıyor, eminim kullanıcıları iyi bir şekilde yönlendiriyordur.)

Firmaya ne gibi bir fayda sağlar?

– Sosyal medyayı herhangi bir engel olmadan ne kadar iyi takip ettiğinizi kanıtladığınız bir platform.

– İçeriğin kral olduğu bir dünyada en kral içeriği siz belirliyorsunuz, bunun getireceği fayda hiç de küçümsenmemeli.

– Bu içeriğe erişimi sınırlı veya sınırsız yapabilirsiniz. Reklam veya abonelik modelleri ile gelir elde edebilirsiniz. (Bir çok platforma sınırsız içerik sağlayıcısı olduğunuz için iyi bir abonelik modeli çıkarabilirsiniz.)

– Müşterileriniz size artık soru işareti olmadan gelecektir çünkü siz sosyal gündemi halka sunan bir yapının sahibisiniz, kendinizi kanıtlamışsınız artık müşteriniz “acaba benim istediğim veriye sahip mi?” sorunun cevabını biliyor. Siz gitmeyeceksiniz, onlar size gelecek.

– Son kullanıcının oldukça sık takip ettiği bir platformun sahibi olmak da yukardakilerin dışında güzel bir fayda olmaz mı?

Sosyal reyting sistemleri bunun başlangıcı!

Twitter’ın da Nielsen ile dahil olduğu sosyal tv ölçümleme sistemleri namı diğer sosyal reyting sistemleri bu konunun bir başlangıcı. Kanallar, yapımcılar, medya planama firmaları elde edilen bu sosyal ölçümleme datalarından oldukça faydalanacaklar. Kanal, hangi programın ne gibi tepkiler aldığını görebilirken yapımcı, en çok hangi oyuncuya/konuya odaklandığını görebilecek. Medya planlama şirketi ise tweet atan kullanıcıların profillerine göre artık hangi saatte hangi reklamı çıkması gerektiğini müşterisine çok daha net söyleyebilecek. (Bu daha başlangıç!)

Lüks Pazarlaması Nasıl Yapılır?

rich kids of instagramÇok güzel bir başlık, gayet net bir soru; lüx pazarlaması nasıl yapılır? Çok iddialı olabilir ama bu sorunun gerçek cevabını bulan kişi 2015 yılının Mark Zuckerberg’i veya Jeff Bezos’u olabilir.

– 4 Milyon USD’lik villayı nasıl daha iyi pazarlayabilirsiniz? Hedef kitleye nerden ulaşır, daha fazla satışa nasıl yönlendirirsiniz?

– 3.000 Sterlin fiyatı olan bir saatin hedef kitlesine Facebook’dan mı ulaşırsın? Peki bu hedef kitle nerde?

– 2.000 Euro sadece bir el çantası için ama bu kadına nasıl ulaşırız? Kadınlar arasında ne yaparak daha fazla satışa yönlendirebiliriz?

İşte tüm bu sorular, geleneksel dünyanın olduğu kadar dijital dünyanın da en büyük sorunlarından biri. Bu ürünleri alacak olan kitle gerçekten yapılan reklamlardan mı etkileniyor? Yoksa onları etkileyen başka bir şey mi var?

– Bu kitleye, Candy Crush oynarken mailini ve telefon numarasını verirken mi ulaşacağız?

– Yoksa iPhone kazanmak için katıldığı bir Twitter uygulamasında mı?

– Peki ya Google’da yaptığı aramalarda karşısına reklam çıkarsak? Bi anda aradığı 2000 TL’lik ayakkabıyı aldıracak metinleri yazan metin yazarı nerde?

i m rich ios app2008’de App Store’a yüklenen “I’m rich” uygulamasını 1.000$ fiyatına rağmen 8 kişi indirmişti ve tabi kısa sürede yayından kaldırılmıştı bu uygulama, yoksa böyle bir uygulama ile mi bu kitleye ulaşacağız? Bu arada uygulamanın ekranında sadece bir elmas vardı. Bir daha denesek mi?

Uzun zamandır kafamı kurcalayan bir şey bu, gerçekten bu kitlenin ilgisini dijital dünyada nasıl geçeceğiz? Geleneksel pazarlama yöntemleri nasıl ve tam olarak çalışıyor mu? Yoksa geleneksel pazarlama için harcanan paralar da sadece prestij için başka bir deyişle çöpe mi gidiyor? Zaten geleneksel pazarlamanın olumsuzluğu da ölçümlenemiyor olması, bu sorunun da vevabını bulamıyoruz.

Uzun zamandır takip ettiğim bir internet sitesi var, Lüx Sahibi! Bu internet sitesi gerçekten lüx konusunda hizmet almak isteyen kişiler için güzel bir mecra ama lüx pazarlamasında kullanılabilecek bir mecra mı tartışılır! Burada gezen, takip eden kişiler de benim gibi sadece hayal eden kişiler. (: Kullanılabilecek olsa bile bunun gibi mecra sayısı oldukça az. Bu da yetersiz!

Birebir iletişimi de düşünebiliriz aslında, bunun için de yöntemler geliştirilmeli. Belki de çıkış yolumuz Rich Kids Of Instagram blogudur? Ama aradığım şey bu da değil! Bunlar olmaz, bunlar sıradan!

Bu yazıyı yazarken de fonda Rihanna’dan Diamonds çalıyor olması da manidar!

Eğer zenginlere, gerçekten zenginlere ulaşmanın bir yolunu bulduysanız hemen hayata geçirin, vakit kaybetmeyin! Yeni dünya sizi konuşmak için bekliyor!

 

Think Different

Sakin, güzel bir haftasonu hayal edin. Yoğun iş temposundan uzaklaşmış, bol güneşli güzel bir haftasonu. O an paylaşabileceğiniz güzel bir şey düşünün. Bu şey, 140 karaktere sığacak bir tweet olsun. Tamamen size ait olabilecek bir şey hayal edin ve onu yazın ama “tweet” butonuna basmayın. Yazıyı kopyalayın, arama kutusuna yapıştırın ve tüm sonuçları görüntüleyin.

Yukarıdaki olayı adım adım uyguladım ve “sadece benim aklıma gelmiştir” dediğim tweet’i noktasına kadar aynı şekilde yazan bir kişi vardı. Arama sonuçlarını genişletmek için tırnak işaretlerini (” “) kaldırıp tekrar yazdım ve aynı şeyi çok benzer söylemlerle yazan onlarca kişi gördüm. Çok da şaşırmadım, zaten yazarken böyle bir şey ile karşılaşacağımı tahmin edebiliyordum. Eskiden olsa, “nasıl” olabilir diye düşünürdüm ama internet çağında yaşıyoruz, hepimizin gördüğü, yaşadığı, etkilendiği şeyler aynı. Aslında hepimiz aynı mahallenin çocuğuyuz. Bunu unutmamak gerekir.

Peki bu ne demek oluyor? Sürekli söylediğim, maalesef ki defalarca deneyimlediğim bir şey var düşündüğüm şeylerin başkaları tarafından da düşünülüyor olması. Bunu biliyorum, her yeni proje fikri geldiğinde “ben bunu düşünüyorsam başkaları da mutlaka düşünüyor ve hatta birileri şu anda bitirmek üzere bile olabilir” diye düşünüyorum ve şimdiye kadar da hep benden önce projeleri hayata geçirdiler. Yani evet, benim düşündüğümü benimle beraber ve benden önce bir çok kişi zaten düşünüyor.

Projelere girişmeden önceki en önemli adımlardan biri araştırma adımıdır. Yapmayı hayal ettiğimiz şeyi çok iyi ve detaylı bir şekilde araştırmalıyız. Bu araştırma sonucunda hedeflediğimiz pazarda benzer oyuncular var mı yok mu bunu çok net görebiliriz ve kararlarımızı ona göre verebiliriz. Buna ek olarak global ölçekte yapılan başka pazarları hedefleyen farklı kişiler de olabilir. Bu durum, bize çok daha fazla fayda sağlar ki bu da başkalarının deneyimlerinden faydalanma imkanıdır. Her ne olursa olsun bu iki durumda bize fazlasıyla fayda sağlayacaktır. Bu nedenle en hızlı geçiştirdiğimiz adım olan araştırma/analiz adımına çok önem vermemiz gerekiyor.

Her projede alınacak çok yol var ama hepimizin bildiği şeyi tekrarlamakta fayda var. Think Different! – Farklı Düşünün! Ancak o zaman daha iyisini yapabiliriz. Her ne olursa olsun, ne kadar “farklı” olduğumuzu düşünürsek düşünelim yine de araştırmadan hareket etmeyelim. Sonu hüsran olmasın…

WhatsApp Gerçeği

whatsapp gercegiİlk kısa mesajın (SMS) Vodafone operatöründen 1992 yılında gönderildiğini biliyor muydunuz? Ben bu yazıyı yazmaya başlarken öğrendim ve gerçekten şaşırdım. Yakşalık 21 yıl önce kullanılmaya başlanan bir teknolojiden söz ediyoruz. 21 yılda teknolojinin hele ki telefonların yaşadığı değişimi göz önüne alacak olursak SMS hizmetinin de çok büyük değişimler yaşaması gerektiğini söyleyebiliriz ama öyle olmadı.

SMS’lerde büyük bir değişim yaşanmadı çünkü bildiğim kadarıyla GSM operatörleri için neredeyse sıfır maliyetli bir hizmetti ve çok kazançlıydı. Büyük değişimlerin yaşanmamasının en büyük nedeni olarak bunu görüyorum. SMS himetinde büyük değişimler meydana gelmedi fakat bu 21 yıllık sürede internet kullanımında ve mobil internetin yaygınlaşmasında çok büyük değişimler ve gelişmeler oldu. Bu gelişmelerle beraber akıllı telefonlar için internet tabanlı ve ücretsiz mesajlaşma uygulamaları üretilmeye ve aktif olarak kullanılmaya başlandı.

WhatsApp; 2009 yılında eski Yahoo çalışanları tarafından kurulan online mesajlaşma servisi. Bu servis, daha önce örnekleri olmayan bir iş modeli olmadığı halde bir çok platformu bir arada desteklediği ve oldukça kullanışlı olduğu için şu anda en popüler mesajlaşma servisi olarak hayatını sürdürüyor. SMS alternatifi bu müthiş uygulama son zamanlarda Google ve Facebook tarafından satın alınmaya çalışılsa da 1 Milyar doları beğenmeyen kurucular şirketi büyütmeye devam ediyor.

WhatsApp ile ilgili göz ardı edilmemesi gereken çok önemli iki bilgiyi paylaşmak istiyorum.

1- WhatsApp, aylık 250 Milyon aktif kullanıcı ile Twitter’dan daha fazla aktif kullanıcıya sahip.
2- WhatsApp, aylık 27 Milyara yakın mesaj paylaşımı ile Facebook’dan daha fazla paylaşımın yapıldı bir platform.

Bu mesajların hepsi text değil, oldukça fazla sayıda fotoğraf, video ve ses paylaşımı yapılıyor. Aktif bir WhatsApp kullanıcısıysanız dahil olduğunuz konuşma gruplarını ve bu grupların aktifliğini göz önüne getirin, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

Facebook ve Twitter şu anda dijital/sosyal pazarlamanın odağında bulunan iki mecra. Çok fazla sayıda aktif kullanıcıları olduğu için her marka buralarda yer alıyor ve topluluklar oluşturuyor fakat “sosyal medya” dediğimiz topluluk olgusunun gideceği yön konusunda WhatsApp bize mesajlar veiyor olabilir. Şu anda Twitter’dan daha aktif kullanıcıların olduğu ve Facebook’dan daha fazla paylaşımın yapıldığı bir sosyal mecra var. WhatsApp! Yani kapalı, özel, kişiselleştirilmiş gruplar. Bu gruplar akıllı telefonlar yaygınlaştıkça ve mobil internet kullanımı arttıkça büyüyecek ve internet kullanıcıları artık herkesin bulunduğu yerlerden çıkarak “özel, istediği” kişilerin bulunduğu yerlerde aktif olarak varlığını sürdürmeye devam edecek.

Şu anda WhatsApp bir API desteği vermiyor, uygulamalar geliştirerek bu platforma ve dolayısıyla kullanıcılarına ulaşamıyoruz ama hem bu platformdaki kullanıcılara hem de önümüzdeki dönemlerde meydana gelecek özel sosyal gruplara erişebilmek için kişiselleştirilmiş pazarlama konusunda çalışmalara başlamamız gerekiyor. Sosyal ağlar sayesinde hedef kitlemize çok daha doğru bir şekilde ulaşabiliyorduk. Facebook bize demografik özelliklere göre hedefleme sağlıyor, Google arama kelimelerine göre hedefleme sağlıyor, Twitter yazılan Tweet’lere göre hedefleme sağlıyor ama artık tüm bu özelleştirmelerin bir adım daha ötesine giderek kişiselleştirilmiş pazarlamaya doğru bir adım atmamız gerekiyor.

Şu anda bu söylediklerim üzerinde çok fazla elle tutulur veriye sahip değilim, yapılabilecekler çok kısıtlı ama WhatsApp bize mobil dünya ile ilgili çok önemli bilgileri üstü kapalı veriyor. Bu bilgileri gözardı etmeden analiz etmeli, değerlendirmeliyiz. WhatsApp’in bir sosyal platforma dönüştüğünü ve bildiğimiz sosyal ağlar gibi bir hizmeti de vermeye başladığını düşünsenize, tüm sosyal dengeler değişecektir. Her zaman söylenen, klişe haline gelmiş “Mobil çılgın bir şekilde her şeyi değiştiriyor” sözünü tekrar etmeden bitirmek olmaz…

Not 1: Son günlerde WhatsApp için rakip sayılabilecek Çin merkezli bir online ücretsiz mesajlaşma servisi atağa geçti, WeChat. WeChat bu atağını TV reklamlarıyla destekledi ve bu da yetmezmiş gibi reklamlarında eski THY reklam yıldızı Messi’yi oynattı. Tüm dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı Wechat ama bakalım WhatsApp’i yerinden edebilecek mi?

Not 2: WhatsApp internet sitesine hiç girdiniz mi? 2 yıldan fazladır kullanıyorum ama ilk defa bu yazıyı yazarken ziyaret ettim! (:

Hepimiz -Artık Daha Güçlü- Medyayız!

15 Şubat 2011 tarihinde comTalks’da “Hepimiz Medyayız” konulu bir yazı yayınlamıştım. Bu yazıda, 2005 yılında Londra’da yaşanan bir olaydan örnek vermiştim. Bu örneğin bir benzerini Taksim Gezi Parkı olayları sırasında yaşadık. Gezi Parkı ile ilgili görüşlerimi zaten bir önceki yazımda paylaşmıştım. 2011 yılında yazdığım yazıyı, içeriğinde hiç bir değişiklik yapmadan sadece başlığı değiştirerek bir de buradan paylaşıyorum. 2013 yılının getirisi olarak kişisel medya ve güven konusunda ayrı bir yazı yazmak gerekiyor sadece…


Hepimiz – Artık Daha Güçlü- Medyayız!

İngiltere’nin Londra kenti 7 Temmuz 2005 günü sabah 8.50′de, taşımacılık sisteminde eş zamanlı patlayan 4 bomba ile şoka uğradı. 18 dakika sonra medyacılar haberi en kısa sürede geçmek için amansız bir çaba içerisine girdikleri zamanda ilk haber, herkesin katkıda bulunabildiği bağımsız online ansiklopediye, Wikipedia’ya düştü. İngiltere, Leicester’den ateşli bir wiki düşkünü olan Morwen geçtiği haberde şöyle diyordu: “7 Temmuz 2005 günü, başta Aldgate, Edgward Road, King Cross St Pancras, Old Street ve Russel Square istasyonları olmak üzere Londra’nın çeşitli metro istasyonlarında patlamalar ve benzeri olaylar meydana geldi. Bütün patlamalar, güçlü etki yaratan nitelikte.”

Dakikalar içerisinde topluluğun diğer üyeleri ek bilgi sundular ve onun imla hatalarını düzelttiler. Kuzey Amerikalılar sabah uyandığında tartışmalara yüzlerce kişi katılmıştı bile. Günün sonunda 2.500′ün üzerinde kişi olayla ilgili olarak çoğu haber organının sunduğundan daha detaylı ondört sayfalık bir rapor hazırlamışlardı. Böylelikle, dört bir tarafa dağılmış gönüllüler, dünyanın en büyük ve en iyi finanse edilen teşebbüslerinden bile daha hızlı, akıcı ve inovatif projeler üretebildiklerini göstermiş, Wikipedia’nın potansiyel gücüne bir örnek vermiş oldular.

Anthony D.Williams & Don Tapscott – Vikinomi

Yukarıdaki açıklama kitlesel işbirliği ve internetin gücünü anımsamamız adına güzel bir örnek teşkil ediyor. İnternet, her kullanıcıya kendi medyasını oluşturabilme imkanı sağlıyor. Kendi kitlemizi oluşturmak ve onlara mekan ve zamandan bağımsız bir şekilde ulaşabilmek hiç bu kadar kolay olmamıştı.

Hangimiz eskisi gibi haberleri veya son gelişmeleri takip edebilmek için gazete alıyor, televizyonda haberleri bekliyor veya aylık dergileri takip ediyor? Ben, uzun zamandır bunların hiçbirini yapmıyorum. Aktif internet kullanıcılarının bir çoğununda bu alışkanlıklarının değiştiğine inanıyorum.Artık haberleri, gelişmeleri takip etmiyoruz, onlar bizim karşımıza çıkıyor! İstatistik kurumunun açıkladığı rakamlara göre gazete ve dergi satışları geçen seneye göre %20′ye yakın azalmış durumda. Bu rakam, internetin medyaya olan etkisini gözler önüne seriyor.

Kitlemizi oluşturmaktan söz ediyorduk, burada en büyük rolü Facebook ve bloglar alıyor. Bunlara ek olarak Youtube, Twitter, Friendfeed, Flickr gibi sosyal ağlar tamamlayıcı birer rol alıyorlar.

Bir blog sayfası oluşturup güncel tutarak her gün yüzlerce insana ulaşmak artık zor değil. Facebook’da ortalama 150 arkadaşımız bulunuyor ve bir şeyler paylaşmaya açlar. Twitter’da ortalama 80 takipçimiz bulunuyor ve aynı şekilde paylaşabilmek için bir şeyler arıyorlar. Youtube, dünyanın en büyük 2. arama motoru yüklenen her video kısa sürede onbinlerce insan tarafından izleniyor. Flickr dünyanın en büyük fotoğraf depolama alanlarından biri. Tüm bunlar bir araya gelince, kameralı telefon sahibi aktif bir internet kullanıcısı çok kısa sürede büyük kitlelere ulaşabilir hale gelmiş oluyor.

Artık gazeteler popüler blogların içeriklerinden, ürettiklerinden haber yapıyor. Televizyonlar sosyal ağları çılgınlar gibi tarayarak haber yakalamaya çalışıyor, yani son zamanlarda karşılaştığımız haberlerin bir çoğunu aslında kullanıcılar oluşturup paylaşıyor, haber olmasını sağlıyor. Daha ilginç olanı ise bunu dudak uçuklatan bütçeleri bulunan medya devlerine karşı yapıyor.

Artık “hepimiz medyayız” demek abartı olmaktan çıktı. Her kullanıcı kendi medyasını oluşturuyor ve ulaştığı kitleler hızla artıyor. Şu anda tek yapmamız gereken bu gücü daha yararlı bir şekilde kullanmanın yollarını bulmak.

Kurumsal Girişimcilik Örneği – Enpara.com

Kurumsal girşimcilik, rekabetin yerel ve küresel pazarda hızla artmasıyla ortaya çıkmış olan kavramlardan biri. Şirketler artık sadece iyi yaptıkları şeyi yaparak rakipleri ile yarışamayacaklarını gördüler ve riskler alarak inovatif projeler üretmeye başladılar. Bu fikirler hem şirkete hem de müşterilerine katma değer sağladı ve bu sayede rekabet avantajı da sağladı.

Enpara.com projesi de Türkiye için güzel bir kurumsal girişimcilik örneği. Finansbank çatısı altında bir şube gibi çalışan, yine Finansbank içerisinde bulunan özel bir ekip tarafından oluşturulmuş ve geliştirilmiş olan bir proje.

Geçtiğimiz günlerde Enpara.com’u hayata geçiren ekip ile güzel bir kahvaltı yaptık ve Enpara.com’u konuştuk. Hem sistemin detaylarını konuştuk hem de kafamıza takılan sorulara cevaplar aldık. Oldukça doyurucu bir tanışma oldu.

Öncelikle Enpara.com’un diğer bankacılık hizmetlerinden farkından söz edelim:

– Neredeyse bütün bankaların aldığı kart ücreti, hesap işletim ücreti, havale/eft ücreti gibi küçük ama can sıkan ücretler alınmıyor.

– Yapacağınız hiç bir işlem için bir şubeye gitmeniz gerekmiyor. Hatta, şubeye gitmek Enpara.com için ekstra masraf oluşturmanız anlamına geldiği için mümkün olduğunca bunu engelliyorlar. Tüm işlemlerinizi online olarak yapabiliyor, gerektiğinde Finansbank bankamatiklerini kullanabiliyorsunuz.

– Hesap açma işlemi için www.enpara.com adresine girmeniz yeterli. Size en kısa sürede ulaşıp (Türkiye’nin her yerinde en fazla 5 gün) belgeleriniz ve kartınız ile gelip imzaları alıp gidiyorlar. Başvuru sürecim o kadar kusursuz işledi ki ben bile inanamadım. Önceden telefonla görüşmeler yapıp, en uygun zamanı birlikte kararlaştırıp kartınızı güzel bir kit ile alıyorsunuz. (Hediye kalem ve defter gerçekten farklı ve güzel.) Bilgi doldurmak, sayfalarca imza atmak gibi dertler yok. Her şey kısa ve net.

– İnternet sitesi oldukça sade ve kullanışlı olmuş. Zaten Enpara.com hizmeti ile bir fark yaratmışken, internet sitesinin kötü olması ciddi bir sıkıntı olurdu ama tüm süreçte yaşadığınız olumlu kullanıcı deneyimini burada da yaşıyorsunuz.

– Kartınız da müşteri temsilcisi ile beraber isimsiz olarak geliyor. Bunun nedeni de isimsiz kartın yasal süreçlerden geçmesi çok daha hızlı oluyor ve başınız ağrımıyor.

– “Hesap açma bu kadar kolay, peki kapatmak ne kadar zor?” diye sordum. Aldığım cevap çok net, vadesiz hesabınız dışında açacağınız tüm hesaplarınızı yine tek tuş ile online kapatabiliyorsunuz. Bağınızı tamamen koparmak istiyorsanız tek bir telefon ile yine bu işlemi sonlandırabiliyorsunuz. Yani şubeye gitmek yine yok. (:

– Enpara.com’un en bu hizmetleri sağlamanın yanında tüm bankalar içinde en yüksek faiz oranlarına nasıl sahip olduğunu sorduk ve bunun da cevabı açıktı. Şube yok, dolayısı ile aklımıza bile gelmeyecek bir ton masraf yok. Bu sayede de her zaman en yüksek faiz oranlarına sahip olabileceklerini belirttiler.

– Kartınızı Finansbank atm’lerinde kullanabiliyorsunuz. Bu konuda da ekstra fayda sağlamayı atlamamışlar. Normalde 1.000 TL olan günlük çekim limiti Enpara.com müşterilerine 5.000 TL olarak genişletilmiş.

Şafak Sezer’li reklamları ile de oldukça güzel noktalara değiniyorlar. Potansiyel müşterilerin kafasındaki soruları Şafak Sezer soruyor ve reklamda cevaplanıyor. Reklamları ilk çıktığında da beğendiğimi zaten dile getirmiştim.

Benim açımdan bu hizmette tek eskik mobil uygulamaların olmayışıydı. Tamamen internet üzerinden hallediyorsak mobil uygulama mutlaka olmalıydı. Bu konuyu da sordum, aldığım cevap ile çok da haksız olmadıklarına karar verdim. Enpara.com bir kurumsal girişimcilik örneği ve her girişimde olduğu gibi kaynakları en iyi şekilde değerlendirmek gerekir. Bu nedenle başlar başlamaz tüm kaynakları harcamak yerine abone sayısına göre en uygun zamanı bekleyip mobil uygulamaları da yayına almayı hedeflediklerini söylediler. Yakın zamanda uygulamalarda geliyor.

Enpara.com’un beklenenden hızlı büyüdüğünü (şu anda 80.000 civarı müşteri) ve hedeflerini çoktan tutturduğunu da belirtmek lazım.

Türkiye’nin bankacılık hizmetlerini kullanma oranında dünya sıralamasında üst sıralarda olduğunu biliyorum. Bu tür hizmetler sayesinde de çok daha iyiye gideceğine inanıyorum. Asıl güzel olan şey ise kurumsal girişimcilik örneklerinin artacağına dair bir gösterge olması. Hem bankacılık hem de diğer sektörlerde kurumsal girişimciliğe daha fazla değer verilir umarım.