Facebook Factory! Yeni Nesil Fabrikalar Böyle Mi Olacak?

Az önce Sosyalmedya.co’da Facebook HQ ile ilgili bir yazı yayınlandı. Facebook’un 40 dönümlük arazi üzerine kurulmuş olan yeni ofisi tüm araziyi dolaşan, tamamen açık ofis şeklinde tasarlanmış ve yaklaşık 2.800 kişinin bir arada çalışabileceği bir alan olmuş.

Şimdi ilk bakışta ofisin yeri, manzarası, eğlencelik cihazlar barındırması, rengarenk olması çok hoş görünebilir ama maket videosu ve halihazırda çalışanlar içerdeyken çekilen videosunu gördüğümde ben korktum.

Facebook ofisinin maket halinin videosu (Çalışma masalarına dikkat)

View this post on Instagram

#mpk20

A post shared by Lu Wang (@luwang) on

Bir de çalışanların içerde çalışırken çekilen videosuna bakın.

View this post on Instagram

New office 🙂

A post shared by Andy Huang (@andrewjhuang) on

İnternet dünyasında “open office” kültürü çok yaygın ve sevilen bir kültür buna diyecek bir şey yok fakat Facebook bunu biraz abartmış. Benim bu çalışma ortamını gördüğümde aklıma gelen ilk şey aşağıdaki görsel oldu.

1- Open office demek 2.800 kişi ile bi arada çalışmak demek olmamalı.

2- İnternet dünyasında şirketler tekelleştikçe fabrikasyon bir sisteme geçiş gerçekleştiği konusunda birilerinin bir şeyler yapması gerekiyor. Facebook’un dışardan çalışan moderasyon ekiplerinin çalışma şartlarını bir inceleyin isterseniz.

3- Alanında iyi olan kişilerin çok önemli kriterlerle elendikten sonra işe girebildiği bu şirketler bana göre geleceğin “Çin fabrikalarından” bir farkı kalmayacak gibi.

4- Kol gücünü robotlar aldıkça beyin gücü fabrika konseptine geçiyor gibi. Facebook=WalMart olacaksa eğer bu ofis de Çin’deki fabrikalardan biri oluyor.

5- Bu sadece bir gözlem. Bir internet emekçisi olarak böyle bir ortamda şirketin adı “Facebook” olduğu için çalışmak istemezdim. Bu konuyla ilgili Facebook çalışanlarını dinlemek lazım. Acaba ne düşünüyorlar?

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Böyle bir ofiste çalışmak ister miydiniz?

Değerli Bir İş Yapmak mı? Yaptığın İşe Değer Vermek mi?

sevdigin_isi_yap

Konfüçyüs, “iş” hayatı konusunu binlerce yıl önce çözmüş, günümüzde hala bir adım öteye gidebilmiş değiliz! Hala herkes sevdiği işi yapma hayaliyle yaşıyor, bu hayali yaşarken hayat akıp gidiyor. Peki bunu değiştirmenin farklı bir yolu olabilir mi? Yıllardır “sevdiğim işi yapmak istiyorum” sözlerini duyduğumuz beyaz yakalılar hatta mavi yakalılar için başka alternatif olabilir mi? “Sevdiğin işi yapamıyorsun ama yaptığın işi sevmek senin elinde” çok mu Polyanna yorumu olur?

Ne için?

İçinde bulunduğumuz dünya maalesef ki herkese eşit/adil davranmıyor. Bu adaletsizliğin temel sonucu da “mutsuz insanlar” oluyor. Hayatının 3’te 1’ini hep daha iyisi olmak adına okul sıralarında harcamış olan milenyum insanları geri kalan 3’te 2’lik dönemini de çalışarak geçiriyor (emekli olmayı mı hayal ediyordunuz?) İdeal şartlarda yaşayabilmek, ailesinin yaşam standartlarını yüksek tutabilmek ve belki de sadece yaşamak için çalışıyoruz. Hemde sadece 24 saatlik bir günümüzün yaklaşık 10-12 saatini çalışarak harcıyoruz. 7-8 saat de uyku dedin mi zaten kalan 3-5 yorgun saat oluyor. Evet, hepsinin sonucunda 1 haftalık (yaşlıysanız 2 hafta bile olabilir) şakadan bir tatil hakkına sahip oluyorsunuz tabi karşılığında 51 haftanızı mutsuz geçirmeyi taahhüt ediyorsunuz.

Sevdiğin işi yapamıyorsan, yaptığın işi sev!

51 haftamızı sadece 1 haftalık mutluluk için harcamak hatta heba etmek çok zalimce değil mi? Bunun bir çözümü olmalı! Eğer yıllardır hayalini kurduğumuz ve kurmaya devam ettiğimiz işi yapamıyorsak alternatifler aramanın zamanı gelmedi mi? Realist olmak gerekirse ki öyle, iki seçeneğiniz var Holstee Manifesto’sunda söylendiği gibi “if you don’t like your job, quit!”Holstee-Manifesto

İkinci seçenek ise yaptığınız işe değer vermek. Asıl yeteneğinizin olduğunu düşündüğünüz ve yapmak istediğiniz yani değer verdiğiniz işi yapamıyorsanız bazı eksiklikler olmalı.

– Yapmayı istediğiniz iş için yeterince yetenekli değilsiniz

– Gerçekten yapmanız gerekenleri yapmıyorsunuz

– Maddi – manevi eksikleriniz var. Ya işe tam inanmıyorsunuz ya da bunu yapacak yeterli paranız yok

– Hayal dünyasında yaşıyorsunuz (en güzeli)

Bu eksikler için en azından kendinize doğruları söyleyin ve ondan sonra kararınızı verin. Sevdiğiniz işi yapmak için gerekenleri mi yapacaksınız yoksa, halihazırda yapmakta olduğunuz işi yapmaya devam mı edeceksiniz? Senin hayatın, senin kararın!

Şu anda “evet, yapmayı hayal ettiğim işi yapacağım!” diyerek harekete geçtiyseniz dünyanın %90’ının hayatı boyunca aldığı kararlardan daha önemli bir karar aldınız ve herkesin imrenerek baktığı bir insan oldunuz! Umarım bu inançla devam eder ve başarırsınız!

Yaptığı işe değer vermeye karar verip mutlu olmak zorundasınız! 

Almanlar, dünyanın en disiplinli vatandaşları olarak görülürler. Çünkü yaptıkları her işe değer verirler ve en iyisini yaparlar. Yine belgesel izlediğim bir gün (evet ben hep belgesel izleriz) Alman yapımı lüks bir otomobil yapımına denk geldim. Otomobili yapan işçilerden birinin söylediği cümleler beni çok şaşırttı “30 yıldır bu arabanın üzerindeki beyaz çizgiyi çiziyorum” tek görevi bu çizgiyi çizmek olan bu çalışanın ikinci cümlesi şu oldu “ama bu çizgiyi benden iyi kimse çizemez.” Benzer sözler, önemli bir aparatı takan işçinin de ağzından dökülüyordu. Muhtemelen Türkiye’de hiç bir zaman duyamayacağımız sözler. Biz yapılan işe değiş işin büyüklüğüne göre değer biçer, saygı gösterir. Bu nedenle Türkiye’de herkes doktor olmak, mühendis olmak ister, toplumda saygın bir yer kazanabilmek için. Yine bunun sonucunda da yaptığı işi hakkıyla yapmayan, hem çalıştığı şirkete hem kendine hem de işi/hizmeti satın alan müşteriyi zarara uğratan çalışanlar olup çıkıyoruz.

Yaptığımız işe değer verdiğimiz zaman ise güzel bir zincirin ilk halkasını tamamlayabildiğimiz için aslında daha mutlu bir dünyaya da adım atmış oluyoruz. Mutlu bir iş, mutlu bir patron/şirket, mutlu bir müşteri, mutlu bir aile, mutlu bir yaşantı… diye uzatın uzatabildiğiniz kadar.

Evet, kesinlikle çok zor bir şey. Yaptığın işe değer vermek, değer katmak ve sevmeden yaptığın bu işi sevmek çok çok zor bir şey ama bunu yapmak veya hiç yapmadan istediğimiz diğer yola adım atmak isanlık borcumuz.

Çok klasik olacak ama ne mutlu işine değer verene ve tabi ki ne mutlu sevdiği işi yapabilene. (: 

Tico’lu Balıkçı ve Wall Street Analizcisi

Hayatta ne istediğimizi iyi bilip ona göre hareket etmemiz lazım. Hırs kısmen iyi bir şey olabilir, bir yerden sonra gözlerimizi kör ederse ne istediğimizi unutup amaçsızca yaşamamıza neden olur. “Ne istediğin, ne için çalıştığın ve ne için yaşadığına” ilişkin çok beğendiğim bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim. Gerçekten çıkarılması gereken çok fazla ders olduğuna inanıyorum.

Amrikalı bir işadamı kıyıdaki bir Kosta Rika köyünün rıhtımındayken küçük teknesiyle bir balıkçı yanaşıyormuş. Teknenin içinde birkaç iri ton balığı varmış.

Amerikalı, balıkçıya balıklarının kalitesinden dolayı iltifat etmiş ve onları tutmasının ne kadar sürdüğünü sormuş.

Balıkçı “az vaktimi aldı” demiş. Amerikalı neden daha fazla denizde kalıp daha fazla balık tutmadığını sormuş. Balıkçı ailesinin şimdiki ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar balık tuttuğunu söylemiş.

Amerikalı sormuş, “Peki zamanının geri kalanını ne yapıyorsun?”

Balıkçı cevap vermiş, “Geç saate kadar uyuyorum, biraz balık tutuyorum çocuklarımla oynuyorum, karım Maria’yla siesta yapıyorum, her akşam köye gidip şarap içiyorum ve arkadaşlarımla gitar çalıyorum. Çok yoğun ve dolu bir hayatım var senor.

Amerikalı dudak bükmüş, “Ben bir Wall Street  yöneticisiyim ve sana yardım edebilirim. Balık avlamaya daha fazla zaman ayırmalısın, daha büyük bir tekne almalısın ve bir de internet sitesi açmalısın. Ulaşılabilir bir ilerleme planı birkaç tekne için sermaye kazandırır. Sonunda balıkçı teknelerinden bir filon olur. Tuttuğun balıkları aracıya satmanktansa, onları işleyenlere doğrudan satarsın ve sonunda kendi konserve fabrikanı açarsın. Ürünü, işlenmesini ve dağıtımını kontorol edersin. Bu sahil kasabasından ayrılıp San Jose, Kosta Rika ve sonrada Los Angeles, en sonunda da New York’a taşınman gerekir. Burada işlerin bir kısmını üçüncü parti müşterilere yaptırman gerekir ki genişleyen işletmeni dikey pazarda yönetebilesin.”

Balıkçı sormuş, “Ama senor tüm bunlar ne kadar zaman alacak?”

“15-20 sene.”
“Ya ondan sonra senor?”

Amerikalı gülmüş ve demiş ki, “Bu en iyi tarafı. Doğru zaman geldiğinde şirketini halka arz edersin ve şirket hisselerini halka satıp çok zengin olursun. Milyonlar kazanırsın.”

“Milyonlar mı, senor? Peki ondan sonra?”

Amerikalı şöyle demiş, “Sonra emekli olursun, geç saatlere kadar uyuyabileceğin, çocuklarınla oynayabileceğin, karınla siesta yapabileceğin şarap içerken arkadaşlarınla gitar çalabileceğin bir köye yerleşirsin.

Alıntı: “Büyük Markalar, Büyük Hatalar – Jack Trout – (Sayfa: 195-196)